
Gecenin bir yarısı beni evime götüren ve 3-5 kuruş için o saatte çalışan kişi emekli öğretmendi... Zamanında mesleğinin değerini bilememekten yakındı... Yılın yarısında tatil yaptığını ancak şimdi çalışmak zorunda olduğunu söyledi. Ben de bazıları para kazanır yiyecek zaman bulamaz, öğretmenlerin de zamanı çoktur ama harcayacak parası yoktur dedim... 3 çocuklu amca, ikisini mühendis yapmış bir tanesi ise lise 2'ye gidiyormuş. Emekli olmasına rağmen o saatte içimi burkan çalışmasının nedeni de lise 2'ye giden çocuğu olduğunu öğrendim.
Ayrıca normalde dinlenme ve çalışma hayatının tadını çıkarma olarak özetlenen emekliliğin Türkiye'deki acı gerçeği kısa sürede amca sergilemiş oldu. Beni evime bıraktı ama o halde sadece onun değil binlerce emekli insanın çalışıyor olması beni üzdü...
Buna benzer bir olay da 7-8 yıl önce başka bir gazetede çalışırken başıma gelmişti... Emekli baba çalışıyor, 22 yaşındaki işsiz oğlu ise hatunlarla gününü gün ediyordu. Ama baba sorgulamıyor "ne olursa olsun o benim oğlum" düşüncesiyle ona harçlık çıkarmaya çalışıyordu.
Ve yine eski dönemden bir anı: İkitelli'deki gazeteden çıktım. Ulaştırmanın arabasıyla evime geleceğim... Adam "Ben yolları bilmiyorum tarif edersiniz" dedi. Bu normal bir söylemdi ama amca yolu değil İstanbul'u bilmiyordu. Ve ayrıca gözleri görmüyordu. Karşımızdan kamyon geliyor amca farkında değil. Bir kaç kez uyardık olmadı. Başka servislerden de birileri vardı. Bir arkadaş "Amca bırak ben kullanayım" dedi. Amca öyle bir şey arıyordu zaten hemen yana geçti. Neyse arkadaşı bıraktık son ben kaldım. "Yavaş yavaş gidelim aman acele etme amca" uyarısıyla sağ salim evime geldik. Yoldaki muabbet ise amca doğudan birkaç gün önce yeni gelmiş ve İstanbul'u hiç bilmiyor. İndiğimde beni şoke eden soruyla karşılaştım...
Amca bana "Ben evime nasıl gideceğim?" diye sordu...
Evini değil ama semtinin adını sordum. Onu bile bilmesine şaşırdım.
Aramızda en az 5 tane semt olmasına rağmen benim de diyecek bir şeyim yoktu... "Sağ yap sol yap düz git" tarifime hem üzüldüm hem güldüm...