
Kurbanlık genelde küçükbaş hayvandır... Koyundan ziyade koç tercih edilir... Öncelikle anam son istek gibi kurbanlığa yiyecek bir şeyler ve suyunu vermiştir... Eski kıyafetlerimizi giyer korumalığa geçeriz. Herkes hayvanın bir tarafından tutar. Kanı için küçük bir çukur kazılır. Ayakları bağlanır ve hayvan yatırılır. Buna fazla girmeyeyim. Kesim töreni sonrası hayvan ayaklarından bahçedeki ağacın dalına asılır... Sonra ailenin büyükleri bıçakları eline alıp bir sağdan bir soldan girer. Her seferinde deri kesilir bir şekilde... Bir an önce bitirmek adına acele edilir ve birisi birinin elini küçük çaplı olarak kazaya kurban eder... Neyse kesim töreni biter ve mangalın başına geçilir... Etler parça parça edilir dolaba kaldırılır. Ailenin küçük eli ayağı olan çocuğa bölümlere ayrılan parçalar kesemeyenlere gönderilir. O sırada at arabaları (fayton) genelde THY, Diyanet (Deniz Feneri yoktu bizim oralarda) deri toplamaya başlamıştır. Anam kurbanın derisini tuzlamıştır bile... Sonra ilk pişen et afiyetle yenir ve "sertlik yumşaklık" analizleri başlar. Şimdiler de hazır kesim yerinden alındığı için kilo tartışması yaşanır... İlk gün genelde kurban kesimine ayrılır. Yakın komşularla kimin eti güzel testlerine geçilir... Çaman (pirzola) en güzelidir... Birinci derecedeki akrabalarla akşama doğru bayramlaşma törenine gidilir. Onun öncesinde rahmetli olan dede ve neneler için mezarlıklara gidilir dualar okunur... İkinci gün ise tamamiyle akrabalık, dostluk ve arkadaşlık ilişkilerinin sıcaklığının zirveye çıktığı andır... Herkes birbirine gider. Genelde ikram edilen şeylerde kesinlikle "et" vardır... Üçüncü gün ve sonrasında dördüncü gün normale dönmeye başlamıştır... Ama çalışmamanın ve birarada olmanın verdiği mutluluk ayrıdır. İnsanlar daha bir sıcak daha bir özgür ve daha bir samimidir... Her ne kadar küçük çaplı küskünlükler olsa bile...
Ha bir de o kadar kurban gördüm daha bir gün memleketimde kurban sabahı yağmur yağdığını görmedim. Kurban kesimi bittiğinde yaşadım ama...
2 yorum:
Abi bu aralar "Adanalı" dizisine çok takılıyorsun galiba. Eskileri çok içten, hissederek anlatmışsın, sanki her satırda "Şimdi memlekette olmak vardı" havası var.
yazdıkların nedense hiç yabancı gelmedi sanki bizim evdede aynı şeyler yaşanırdı çocuktuk tabi o zamanlar şimdi kendi kasabımızı kendimiz çağırıyoruz hem artık kimse yok mu derneği var deniz feneri demode oldu be usta
Yorum Gönder