19 Haziran 2013 Çarşamba

GEZİ-YORUM

Dünya ve çağa yön veren büyük olaylar küçük gibi görülen eylem ve söylemlerle başlamıştır...
Derinine inilemeyen sadece sonuç üzerinden bakılarak alınan önlemler "büyük baş"ları ağrıtmıştır...
Tek bir ağaç önce bir bahçeye sonra bir parka, daha sonra da balta girmiş ama yok edilememiş Cumhuriyet, Demokrasi ve Gezi Ormanları'na dönüşmüş olabilir...
"Yılanın başını küçükken ezeceksin" der atasözü ama neden başı ezilir. O da ekosistemde yerini almış, sırası ve zamanı geldiğinde rolünü herkes gibi oynama hakkına sahip değil midir?
Evet bir elin parmakları kadar olan insan toplulukları öyle bir an ve durum gelir ki mahalleyi, semti, şehri, ülkeyi ve dünyayı peşine takabilir...
Fiziksel, siyasal, ideolojik olmayan ama sonrasında bunları da içinde barındırmak zorunda bırakılan düşünceler o tek bir ağacın damarlarından filiz olarak kendini verir... Sarmaşık gibi gençliğini, yaşlısını ve gencini sarar sarmalar... Engel tanımaz. Önü kesilir o kendi yolunu bulur ve ilerler...
Ağaç nefestir ama "gaza" gelip "Ortadoğu'yu kurtaran adam" kimliğini ve baş aktörü olmayı kendinde görenler vizyona girmemiş sadece dış güçlerin senaryosu olarak kalmış taslağın parçası olmaktan öteye gidemez.
Hukuksuzluk varsa bunu çözecek olan hukuktur (Tabii o da varsa vardır ama tarafsızsa, birilerinin etki ve güdümüne girmemişse)...
Ancak sen hukuğu tanımaz ve kendi adaletini hem de kolluk güçlerinle kendin sağlamaya kalkarsan halk da kendi adalet sistemini tıpkı tabiat ana veya baba gibi kurar.
Yazın sıcaktan kaçmak için gölge ararsın... Betonarmeler serinletmez kandırır. Teknolojiyle gelen klimalar hastalandırır. Her şeyin doğalı makbuldür. Tıpkı doğal hareketler ve eylemler gibi...
O ağaçlar kimi zaman için için ağlar, sızlar ama derdini dökemez... Çünkü kurşun kalem olmuştur bedeni. Ne yazsa silerler... Kağıt olur yakarlar... Anlaşılamadığı belirtilip "ODUN" bile yapılır. Oysa kim odundur veya kalastır tartışılır...
Ağaçlar ağaç olalı böyle bir önemsenme, benimsenme ve korunma görmemiştir.
Yüzüklerin Efendisi'nde bile dünya düzenine isyanın ormansal savaşı verilmiştir.
Ama Gezi'de ağaçlı yolda sadece mesele ağaç olmaktan çok çok öteye gitmiştir.
Bunu böyle görenler de birilerinin hedefi haline getirilip "Alabora" edilmek istenmiştir.
İlk gün göremeyenler, ikinci gün işitemeyenler, üçüncü gün acıyı hissedemeyenler, dördüncü gün halkın tatlı isyanını tadamayanlar beşinci gün yine göremeyenler, altıncı gün yine işitemeyenler, yedinci gün katlanan acıyı yine hissedemeyenler üç-beş maymunu bile üzmüşlerdir. Çünkü maymunlar hayatlarının geçtiği ve ordan oraya ZIP-LA ZIP-LA yaptıkları o ağaç dallarına haksızlık edildiğini MUZ yemeyerek göstermiştir, DİRENmiştir. Öyle ki Penguenler'e belgesel çekimlerinin arasında reklam arası bile olmaya razı gelmişlerdir...
Sabah sabah yaptığı insanlık dışı müdahale ile "KIRMIZI" alarm veren, adamın asabını bozanlar günler sonrasında bunu "Evet hata yapılmıştır AMA" diyerek hatanın büyüğünü ÇAPULCULAR'a yüklemeleri hatanın en büyüğü olmuştur.
Adı üstünde ÇAPULCU... İdeoloji yok, bilgi yok, kültür yok, her kesimden topluluk çok. Ancak o ÇAPULCU denilen halk ilköğrenim, orta ve lisenin ardından HALK ÜNİVERSİTESİNİ okumuş, gece gündüz sokaklarda kalmış, lambalar altında ampulleri patlatmış ve ORANTISIZ ZEKASIYLA MASTERINI YAPMIŞTIR. Mezuniyet töreni ise ÇADIR TİYATROSU'na dönüştürülmek istenmiştir.
En tepeden bakıldığında ise saf, temiz ve doğayı korumak adına yapılan bu eylem DIŞ güçlerin BÜYÜK OYUNU olarak değerlendirilmiştir. Hatta senaryo üstüne senaryo yazılmış ve bunlar da bu sürecin iktidar açısından 1. gücü olan belgesel kuşaklarının konulu haline dönüştürülmüştür. Ancak sosyal patlama, iletişim ve bütünleşme birilerinin BELASI haline gelmiştir...
Demeç üstüne demeç verme "BEN YAPTIM OLDU, OLUR" söylemi tencere tavaya sonra da toplumsal havaya melodi olmuştur.
Sadece bir ÖZÜR çok görülmüş üstüne tuz biber ekilmiş "bu çapulcular devrim yapacak" düşüncesi GAZA getirmiştir. Oysa "EVET HATA YAPILMIŞTIR. YÜZDE ELLİMDEN DEĞİL AMA O BİNDE BİRİMDEN ÖZÜR DİLERİM" dense sandıklar ampul olur voltajı da yüzde 60-70'i bile bulabilirmiş...
Ancak en tepeden herkesi görmesi temsil etmesi ve hizmet vermesi gereken ötekileşmiş hırsı, korkusu ve endişesi aklının önüne geçmiş görmek istediği milyonları önüne dizmiştir. Sonrasında da ağaçsız kuru ve yavan yollardı "beraber yürüdük" naraları atmıştır. Evet ASLA YALNIZ YÜRÜMEYECEKSİN ama bir DURUŞ DA GÖSTERECEKSİN.
ÇAPULCU da olsan o yorgunlukları, tüm tacizleri, ilaçlı suyu, biberi gazı DURARAK birilerine  sindirtteceksin.
Tek başına meydanda ATA-TÜRK-İYESİ'NE bakarken ilk etapta üzülecek ancak sonrasında arkanda milyonların durduğunu hissedeceksin...
ERDEM'li olmak, GÜNDÜZ'ü ve geceyi birbirine katmak, seni bir kaşık gazda boğmak isteyenleri ise çaresiz bırakmak, bitti gitti gözüyle bakılan Türk gençliğini uykusundan uyandırmak BÜYÜK OYUN...
İstanbul GEZİ'de vizyona girdi, tüm Türkiye'yi sokak sinemalarına döktü, dünyanın OSCAR'ını aldı.
Yalnız doğaçlama oluşan ve hala birilerinin doğaçlama olduğunun farkına varamadığı bu BÜYÜK OYUN'un bir isteği dileği ve katiyeni vardı.
BU FİLM AVM'lerde izlenmemeliydi, oraya ticari bir meta unsunu olarak hapsedilmemeliydi. Ve öyle de oldu...
İYİ SEYİRLER...










Hiç yorum yok: