29 Aralık 2013 Pazar
SEMİH GELDİ, MİLAN BAROS NE İSTEDİ?

Türk futbolunun ve Fenerbahçe'nin önemli değeri (!) Semih Şentürk, MP Antalya ile anlaşmış... Nam-ı değer Nöbetçi Golcü'nün el sıkışması sonrası Milan Baros maçların genelde 19.00 ve 21.00 arasında olduğunu düşünerek "BENİM TÜM NÖBETLERİ 19.00-21.00 arasına yazın" demiş...
Ordu komutanı Samet Aybaba ise biraz milliyetçilik yapıp "SENİN ŞAFAĞIN ÇOK" yanıtını vermiş...
İşin esprisi bir tarafa HAYIRLI OLSUN SEMİH ŞENTÜRK... Umarım kulübe pasın silinir... Yoksa Jübilen bile kulübede olacak...
27 Aralık 2013 Cuma
ARDA FENER İÇİN NE DEDİ?
Türk futbolunun son yıllarda yetiştirdiği en önemli değer olan ARDA TURAN, TV8'de Saba Tümer'in konuğuydu... Samimi ve sıcak bir sohbet var... İşte Arda'nın yetişebildiğim açıklamaları:
- Daha az para daha çok mutluluk...
- Galatasaray evdir candır ya... Elimden geldiğince Türkiye'ye dönmemeye çalışacağım, dönersem de Galatasaray'a dönerim.
- Fenerli Acun'la geziyor diyorlar ama biz bu konuları (Fenerbahçe transfer hikayeleri) konuşmayız...
(Saba Tümer Fenerbahçe 10 katını verse gitmez misin?)
Böyle şeyler olabilir (teklif anlamında) olmuştur da... Uzaktan söylemlerle...
Asla her cevabımda Fenerbahçe Kulübü'ne başkanına ve camiasına saygısızlık etmek istemem. Ben Galatasaraylıyım ama ona yakışır şekilde hareket etmek istiyorum...
Ben çocuk ruhluyum... Türkiye'ye ilk geldim... Plan yapacağız... Aslantepe'ye gitmek istemiyorum. Çok etkileniyorum çünkü... Gitmek istemiyorum ama tutamıyorum da kendimi... Hiçbir şey için totem yapmam ama evde Galatasaray için totem yapıyorum... A.Madrid'de arkadaşlarım bu durumumu biliyor ve bana çok takılıyor.
Kariyerimle ilgili bir sürü hayalim var.
2017'ye kadar A.Madrid'deyim. İsteyenler oluyor... İstenilmek güzel ama şimdilik böyle bir şey düşünmüyorum...
Ronaldo ile ilk karşılaştım. Dokundum duvar gibi. Şoke oldum... Hemen pardon abi dedim uzaklaştım... Şaka tabii ki bu...
Ronaldo'ya saygım çok büyük ama sahada hiçbir şey farketmez... Ronaldo özel bir oyuncu... Karşılaştığımız zaman "merhaba merhaba..." o kadar. Komşumuz çünkü...
A.Madrid çok iyi bir seçim oldu. Futboldan çok daha keyif alıyorum.
26 Aralık 2013 Perşembe
25 Aralık 2013 Çarşamba
24 Aralık 2013 Salı
23 Aralık 2013 Pazartesi
NE GÖRÜYORSUNUZ?
YILIN FOTOĞRAFI: İnsan Kategorisi Mansiyon Ödülü
Bir çocuk, günbatımında Bangladeş Dakka'daki Buriganga Nehri kıyısında
çöplükten yükselen dumanlar arasında balonlarıyla oynuyor. Kirlenmiş
Nehir boyunca yaşam /Andrew Biraj.

22 Aralık 2013 Pazar
19 Aralık 2013 Perşembe
GÖZALTI-GÖZÜSTÜ!
Malumunuzdur Türkiye'nin içinde bulunduğu durum...
Herkes gözaltındaydı... Hala da bir çoğumuz veya hepimiz gözaltındayız. Yani bir dosya mevcut...
Ancak bu kez gözaltı birileri için emniyete götürmekle sonuçlandı...
Operasyonun görünen veya gösterilen kelimelerine bakıyorsunuz:
ÇOCUK-ALTIN-PARA SAYMA MAKİNASI-AYAKKABI KUTUSU, BAKAN
Burada en masum olanı ve Başbakan'ın da tavsiye ettiği gibi 3 ÇOCUK...
Ne ilginçtir ki Posta Gazetesi'nin de parmak bastığı gibi gözaltına alınan 3 ÇOCUK...
Allah anne babalara sabır versin... Tabii ki zordur... Suçludur, değildir o zamanla cevap bulacak konudur ancak yaşananlar gerçekten acıdır...
Bakıyorsunuz dünün EN ZENGİNLERİ bugünün veya şu anın özgürlük anlamında EN FAKİRLERİ oldu...
30 yaşındaki insanların bu kadar kısa süre içerisinde ZENGİN olmaları şaşırtıcı, imrendirici ve "VAY ANASINI" dedirten bir durumdu...
Ancak sonuçları değerlendirdiğimizde FAKİR VE GURURLU filmi tekrar izlemek gerekiyor...
Asgari ücretli misin?
Veya değil misin?
Veya hiç mi gelirin yok?
Sigortan mı yok?
Sabit bir gelirin mi yok?
İşin mi yok?
Aç susuz musun?
Siten mi yok?
Apartmanın mı yok?
Pardon evin mi yok?
Araban mı yok?
Yeni kıyafetin mi yok?
Yeni ayakkabın mı yok?
Evet YOK YOK YOK... Ama neyin var biliyor musun? Öyle ya da böyle başın belaya girmemiş adın olumsuz bir tablo ile anılmamış...Paran yoksa da HUZURUN olsun... O da olmuyor biliyorum ama şu son yaşananlara bakınca olsun... Zenginlikler içerisinde psikolojik bunalımlara ve buhranlara girmektense 3-4 yılda bir aldığın yeni ayakkabının kutusunu sobanda yakarsın olur biter...
Uçağın yok ama yürümekte sınırsız tarifen var... Ne kadar yürüyeceğin sana kalmış... Ayakkabın yoksa da tabana kuvvet...
Baban ünlü değil mi?
Gariban mı?
GURUR DUY... EN BÜYÜK ZENGİNLİK O... GERİSİ TEFERRUAT...
Onun bunun, şunun adamı olmaktansa GARİBAN ol, GARİBAN öl...
İYİ GÜNLER MUHTEREM CEMAAT...
Herkes gözaltındaydı... Hala da bir çoğumuz veya hepimiz gözaltındayız. Yani bir dosya mevcut...
Ancak bu kez gözaltı birileri için emniyete götürmekle sonuçlandı...
Operasyonun görünen veya gösterilen kelimelerine bakıyorsunuz:
ÇOCUK-ALTIN-PARA SAYMA MAKİNASI-AYAKKABI KUTUSU, BAKAN
Burada en masum olanı ve Başbakan'ın da tavsiye ettiği gibi 3 ÇOCUK...
Ne ilginçtir ki Posta Gazetesi'nin de parmak bastığı gibi gözaltına alınan 3 ÇOCUK...
Allah anne babalara sabır versin... Tabii ki zordur... Suçludur, değildir o zamanla cevap bulacak konudur ancak yaşananlar gerçekten acıdır...
Bakıyorsunuz dünün EN ZENGİNLERİ bugünün veya şu anın özgürlük anlamında EN FAKİRLERİ oldu...
30 yaşındaki insanların bu kadar kısa süre içerisinde ZENGİN olmaları şaşırtıcı, imrendirici ve "VAY ANASINI" dedirten bir durumdu...
Ancak sonuçları değerlendirdiğimizde FAKİR VE GURURLU filmi tekrar izlemek gerekiyor...
Asgari ücretli misin?
Veya değil misin?
Veya hiç mi gelirin yok?
Sigortan mı yok?
Sabit bir gelirin mi yok?
İşin mi yok?
Aç susuz musun?
Siten mi yok?
Apartmanın mı yok?
Pardon evin mi yok?
Araban mı yok?
Yeni kıyafetin mi yok?
Yeni ayakkabın mı yok?
Evet YOK YOK YOK... Ama neyin var biliyor musun? Öyle ya da böyle başın belaya girmemiş adın olumsuz bir tablo ile anılmamış...Paran yoksa da HUZURUN olsun... O da olmuyor biliyorum ama şu son yaşananlara bakınca olsun... Zenginlikler içerisinde psikolojik bunalımlara ve buhranlara girmektense 3-4 yılda bir aldığın yeni ayakkabının kutusunu sobanda yakarsın olur biter...
Uçağın yok ama yürümekte sınırsız tarifen var... Ne kadar yürüyeceğin sana kalmış... Ayakkabın yoksa da tabana kuvvet...
Baban ünlü değil mi?
Gariban mı?
GURUR DUY... EN BÜYÜK ZENGİNLİK O... GERİSİ TEFERRUAT...
Onun bunun, şunun adamı olmaktansa GARİBAN ol, GARİBAN öl...
İYİ GÜNLER MUHTEREM CEMAAT...
17 Aralık 2013 Salı
14 Aralık 2013 Cumartesi
13 Aralık 2013 Cuma
'GÜNDÜZ' GÖZÜ VE KALEMİYLE
1930 ve 1940'lı yılların basın dünyasının önemli isimlerinden. Kalemi keskin usta romancı... Yazdıkları yüzünden kalemi kırılmak istenen , eserleri piyasaya çıkar çıkmaz toplatılan veya sansürlenen buna rağmen asla pes etmeyen keskin bakış ve keskin kalemin düş dünyası, gerçeği algılayış tarzı ve onun bugüne ışık tutan doğruları...
AYDAN GÜNDÜZ'ün kaleminden...
İMZA GÜNÜ: Yarın (14 Aralık)18.00-20.00'de 7. Kadıköy kitap günleri etkinliğinde...
AYDAN GÜNDÜZ'ün kaleminden...
İMZA GÜNÜ: Yarın (14 Aralık)18.00-20.00'de 7. Kadıköy kitap günleri etkinliğinde...
9 Aralık 2013 Pazartesi
3-6-8 AY TAKSİTLE FUHUŞ
YOK ARTIK!... BUNU DA OKUDUK VE DUYDUK!
İzmir İl Jandarma Komutanlığı ekipleri, Foça ilçesinde bir otelde kadınlara zorla fuhuş yaptıran beş kişiyi gözaltına almış... 6 Aralık 2013 tarihinde otelde ve Foça ile Menemen ilçe merkezlerinde bulunan şüphelilere ait evlere eşzamanlı operasyon düzenlenmiş... Buraya kadar artık sıradanlaşan ve normal karşılanan bir haber...
Asıl ilginç gelişme ise FUHUŞ ÖDEMELERİNİN KREDİ KARTIYLA YAPILMIŞ OLMASI VE TAKSİTLENDİRİLMESİ...
NOT: BONUS VE PARA PUAN GEÇERLİ DEĞİLMİŞ...
İzmir İl Jandarma Komutanlığı ekipleri, Foça ilçesinde bir otelde kadınlara zorla fuhuş yaptıran beş kişiyi gözaltına almış... 6 Aralık 2013 tarihinde otelde ve Foça ile Menemen ilçe merkezlerinde bulunan şüphelilere ait evlere eşzamanlı operasyon düzenlenmiş... Buraya kadar artık sıradanlaşan ve normal karşılanan bir haber...
Asıl ilginç gelişme ise FUHUŞ ÖDEMELERİNİN KREDİ KARTIYLA YAPILMIŞ OLMASI VE TAKSİTLENDİRİLMESİ...
NOT: BONUS VE PARA PUAN GEÇERLİ DEĞİLMİŞ...
MUHTEREM CEMAAT!
Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç, TFF'yi eleştirmiş... Nedeni ise Fethiye'nin "YÜCEATATÜRK" tişörtü ve Drogba ile Eboue'nin bir kıtanın kaderini değiştiren Nelson Mandela'yı anmaları... Açık söylemek gerekirse Sayın Suat Kılıç'ın böyle bir çıkış yapmasına şaşırdım...
Hele şu sözleri "Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün Fethiyesporlu futbolcuların davranışı üzerinden başka bir tartışma konusu haline dönüştürülmesi fevkalade yanlıştır. Cumhuriyetimizin temel değerleri vardır. Toplumun ortak değerlerinden biri de Atatürk'ün varlığı ve Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucu liderliğidir. O ismin ve liderliğinin toplumu ayrıştıracak biçimde tartışılmasına sessiz kalamayız. Tepkimizi bu noktada ortaya koyduk. Bugün Türkiye'de konuşulması gereken konular bunlar değil. Eğer spor alanlarında bu gibi davranışların yapılmaması gerekiyorsa Türkiye Futbol Federasyonu, olduktan sonra değil olmadan önce kulüpleri başkanlarını yönetimlerini çağırmalı, bilgilendirmeli ve uyarmalıdır. Olduktan sonra Atatürk'ün adını konu edinen çevresine alan bir yansımayı cezalandırmaya kalkmak toplum içinde farklı biçimde okunmaktadır" çok çok şaşırtıcı...
Sözler "tokat" gibi çarpıcı...
Hayırdır ne oldu bunlara...
Seçim yaklaştı onun telaşı ve Ata'yı sahiplenmesi mi!
Değerlerini ve temellerini yok etmek adına bir çok şey yapan ve hala da yapmakta olan "güce" ne oldu!
Endişe mi var...
Korkmayın korkmayın denizleri geçtiniz uzun süredir okyanusta ve ötesinde yüzdünüz! Pardon yüzdürüldünüz... Derede boğulmazsınız?
Nedense aklıma geldi? O sözle sonunu getirelim...
Camilerde imamlar özellikle cuma günleri şöyle bir uyarıda bulunur:
MUHTEREM CEMAAT SAFLARI SIK TUTALIM...
Hele şu sözleri "Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün Fethiyesporlu futbolcuların davranışı üzerinden başka bir tartışma konusu haline dönüştürülmesi fevkalade yanlıştır. Cumhuriyetimizin temel değerleri vardır. Toplumun ortak değerlerinden biri de Atatürk'ün varlığı ve Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucu liderliğidir. O ismin ve liderliğinin toplumu ayrıştıracak biçimde tartışılmasına sessiz kalamayız. Tepkimizi bu noktada ortaya koyduk. Bugün Türkiye'de konuşulması gereken konular bunlar değil. Eğer spor alanlarında bu gibi davranışların yapılmaması gerekiyorsa Türkiye Futbol Federasyonu, olduktan sonra değil olmadan önce kulüpleri başkanlarını yönetimlerini çağırmalı, bilgilendirmeli ve uyarmalıdır. Olduktan sonra Atatürk'ün adını konu edinen çevresine alan bir yansımayı cezalandırmaya kalkmak toplum içinde farklı biçimde okunmaktadır" çok çok şaşırtıcı...
Sözler "tokat" gibi çarpıcı...
Hayırdır ne oldu bunlara...
Seçim yaklaştı onun telaşı ve Ata'yı sahiplenmesi mi!
Değerlerini ve temellerini yok etmek adına bir çok şey yapan ve hala da yapmakta olan "güce" ne oldu!
Endişe mi var...
Korkmayın korkmayın denizleri geçtiniz uzun süredir okyanusta ve ötesinde yüzdünüz! Pardon yüzdürüldünüz... Derede boğulmazsınız?
Nedense aklıma geldi? O sözle sonunu getirelim...
Camilerde imamlar özellikle cuma günleri şöyle bir uyarıda bulunur:
MUHTEREM CEMAAT SAFLARI SIK TUTALIM...
4 Aralık 2013 Çarşamba
UZUN MEHMET'İN HİKAYESİ
Bugün günlerden Dünya Madenciler Günü...
Açıkcası direkt tarih olarak bilmiyordum ancas sosyal medyanın gücü ve etkisiyle bunu gördüm... Maden dendiğinde Zonguldak ve Uzun Mehmet akla gelir. Kendi kendime sordum? Biraz detaylandır? Ihhhhhhh.. Çıkmadı ve biraz kendimden utandım... Bir araştırayım dedim... İşte öne çıkan bilgiler:
TÜRKİYE'DE KÖMÜRÜN BULUNMA HİKAYESİ:
Sultan II. Mahmut bir ferman çıkararak memleketin her yerinde kömür aranmasını emreder. O dönemde kömür İngiltere'den ithal ediliyormuş... Savaş hali ve maliyet nedeniyle alım güçleşmiş. Bahriyede asker olanlara kömür numuneleri verilerek terhislerinde dağıtılmış ve memleketlerinde aramaları istenmiş. İstanbul'da asker olan Uzun Mehmet de Zonguldak Kestaneci Köyü'ne dönünce kömür aramaya başlamış. Kışlık unu için değirmene gittiği sırada kömür araştırması da yapıyormuş. Bulduğu taş parçalarını evine götürüp yakmış ve test olumlu sonuçlanmış. Bulduğu kömürmüş... Çuvala doldurup İstanbul'a askerlik yaptığı birliğe gitmiş ve komutanı bilgilendirmiş. Uzun Mehmet bu buluşu sonrası 50 kese altın ve 600 kuruş maaşla ödüllendirilmiş. Ereğli'de padişah namına hüküm süren Hacı İsmail Ağa isminde bir derebeyi ise Uzun Mehmet'i kendisinden önce davrandığı ve kömürü bulup padişaha kadar bilgilendirme yaptırdığı için öldürtmüş... Zonguldak'taki maden ocaklarından ikisine Uzun Mehmet-I e Uzun Mehmet-II isimleri verilmiş. Şehrin caddelerinden birinin adı da Uzun Mehmet'miş...
NUR İÇİNDE YAT UZUN MEHMET...
BULUŞUN UZUN VE ÖMÜRLÜK OLMUŞ AMA ÖMRÜN KISA...
İnsanlığa hizmet etmişin ama günümüz sistemi veya sermayesi, hükümeti gelişen çağa, teknolojiye rağmen işçilerimizi ocakta öldürüyor... Emek sömürüsüne devam ediyor... Zaten patlama altında kalmayıp yaşamını devam ettirenler de sonrasında hasta olup öksürerek yılların gazını, katranını içinden çıkarmak için canlı canlı ölüyor...
MEKANIN CENNET OLSUN...
MADENCİLERİMİZİN DE GÜNÜ VE GECESİ AYDINLIK OLSUN...
NOT: Merak ediyorum bugün hangi TV'ler madencilerimizi hatırlayacak empati kurup bir günlüğüne veya bir anlığına da olsa haberlerini yerin altından sunacak... Yoksa Penguen veya Aslan belgeselleri mi yayınlanacak... İyi seyirler...
TEBRİKLER ÇARŞI...

TEBRİKLER ÇARŞI...

3 Aralık 2013 Salı
BİR OĞUZ DESTANI (MÜTHİŞ)
Hayata elleri yerine dişleriyle tutunan Oğuz Mucurluoğlu şimdi dördüncü üniversitesine kayıt yaptırdı, üçüncü kitabını yazmaya başladı. Mucurluoğlu ayrıca engellilerin sesi olmak için siyaset eğitimi alıyor.
1972'de
dünyaya gözlerini açtığı Ankara'da, daha 40'ı çıkmadan 'sarılık'
teşhisi ile götürüldüğü doktorun, 'Her çocuk sarılık geçirir' diyerek
ötelediği Oğuz Mucurluoğlu, o gün tekerlekli sandalyeye mahkum oldu.
Oğuz'un el ve ayaklarını kullanamadan hayatını devam ettireceğini öğrenen baba Mucurluoğlu, 'Alın bunu, kesip biçin inceleyin, onu tıbba hizmet
için size bırakıyorum' diyerek doktorlardan iğneyle öldürmelerini
istedi. Ancak babasından gördüğü zulme annesinin şefkati yetişti.
Kocasından boşanan anne (HELAL OLSUN)
Meral İpek, Ankara'nın karına, kışına, ayazına ve en önemlisi
engellerle dolu sokaklarına inat sırtında taşıdığı Oğuz'un ilk, orta ve
lise eğitimini almasını sağladı.
Cani
babanın, 'Tıbba feda ediyorum' dediği Oğuz Mucurluoğlu bugün, 40 yıldır
kullanamadığı el ve ayaklarının yerine geçen dişleriyle, üç üniversite
bitirdi ve bununla da yetinmeyerek iki kitap yazdı.
Hayata
küsmek yerine mücadele etmeyi seçen Oğuz, şu günlerde üçüncü kitabını
yazmaya hazırlanıyor. Dördüncü üniversitesine kayıt yaptıran, bir
taraftan İngilizce kursuna giden ve kendisi gibi engelli
kimselerin sesi olabilmek için siyasete adım atan Oğuz Mucurluoğlu ile
sağlam insanları bile kıskandırabilecek hayatını, 'Bir Başka Pencere'den
konuştuk.
* En çok merak edilen konu, bütün işlerini ağzınla yani dişlerinle yapıyor olman. Peki zor olmuyor mu?
Spastik
engelli olduğum için sağlıklı insanlar gibi tırnaklarımla gelemediğim
yere dişlerimle gelmek zorundaydım. Bir tarafınız eksiliyorsa bu açığı
diğer organlarınızla kapatabiliyorsunuz. Yani ellerimi kullanamasam da
bir şeyleri bağımsız olarak yapabilmem gerekiyordu. Bu da ağzım ve
dişlerim oldu. İlkokulda dişlerimin arasına sıkıştırdığım kalemle
yazmaya başladım. Önceleri kalem ağzımdan düşer, ağzım yara içinde
kalırdı. Şimdi ise sağlıklı bir insanın eliyle yazdığı hız ve
okunaklıkta yazabiliyorum. Hatta dişlerimle yaptığım tek iş yazı yazmak
değil. Çantamı düzenler odamı toplarım. Cep telefonu, bilgisayar
kullanırım. Tavla bile oynarım. Benim ağzım elim, dizlerim ayaklarım
oldu.
* Eğitim hayatın nasıl geçti. Engelli olman nedeniyle duygusal anlamda sorun yaşadın mı?
İlk,
orta ve lise eğitimim pek de rahat geçmedi. Okula alınmama olayları
yaşadım. Eğitimime bu yüzden 9 yaşında başlayabildim. Okula alınmama,
yoldaki problemler gibi zorlukları annem benden hep bir adım önde
giderek, ortadan kaldırıyordu. Bende sağlıklı öğrenciler gibi okuldan
kaçtım, kopya çektim. Hatta bir keresinde disiplin cezasının eşiğinin
döndüm. Yani herkes gibi öğrenciydim. Tek farkımız arkadaşlarımın
el ve ayaklarıyla yaptığı şeyleri ben ağzımla yapmak zorundaydım.
Duygusal anlamda çok etkili olacak sorunlar yaşamadım. Bu konuda annem
her zaman destekçim oldu.
* İki kitap yazıp, üç üniversite bitirdin. Yazar olmak çocukluk hayalin miydi ve bu konuda hedefin ne?
Aslında
mektup dahi yazmayan bir adamdım. 1994'te benim gibi özürlülerin yer
aldığı bir kampa katıldım. Kamp bittiğinde düşüncelerimizi kağıda
dökmememizi istediler. Ben de 'iyi ki özürlüyüm' konulu bir yazı kaleme
almıştım. Çünkü o ortamda bir insanın bulunabilmesi için özürlü olması
gerekiyordu. Yazım çok beğenildi ve ben de bu bakış açımla ilk öykümü
yazdım, sonra devamı geldi.
'Dinle
kardeşim' ve 'Sevgililer gününde hiç randevum olmadı' adlı kitaplarımın
ardından şimdi yeni bir çalışma içine girdim. Demir parmaklıklar
ardındaki hapishane hayatından alıntı yaparak, bir engellinin kendi
evini hapishaneye hatta zindana çevirmesini kaleme alacağım. Hedefim çok
iyi bir yazar olabilmek.
SARI ÇİZGİYİ HOR KULLANMAK SAĞLAM GÖZE ÇOMAK SOKMAK
*
Biraz Ankara'dan konuşacak olursak. Tekerlekli sandalyeye mahkum biri
olarak, Başkent'te yaşamanın getirdiği zorluklar neler? Engellilere
yönelik çok sayıda çalışma yapılıyor, sence yeterli mi?
Devlet
bize, 'Özürlüler tiyatrolardan ücretsiz faydalanabilir' diyor ancak
öyle bir bina yapılmış ki insanlar, yöneticiler değil bina kendisi, 'Sen
izleyemezsin, sana izin vermiyorum, gelme' diyor. Görme engelliler için
çekilen sarı şeritleri görüyorum perişan durumda. Aslında sağlıklı
vatandaşlar sahiplenmeli o çizgileri. Çünkü o çizgileri hor kullanmak,
sağlıklı birinin gözüne çomak sokmakla aynı anlamı ifade ediyor.
Çalışmalar
maalesef yeterli değil. Öyle şeyler olmalı ki, ben bir insanı manevi
olarak etkileyipte bana yardımcı olmasını istememeliyim. Yani ajitasyon
yaratmamalıyım. Bu nedenle devletin bizler için daha somut adımlar
atması gerekir. Bir kaldırımdan inerken insanın gözüne bakıp beklemek,
ya da 'Beni indirir misin' demek hoş değil.
* Yenimahalle Belediyesi Engelliler Gençlik ve Spor Kulübü (AYBESK) Başkanı Şenol Balaban engellileri sokağa çıkarmakta güçlük çektiklerinden yakınıyor. Bu neden kaynaklanıyor?
Çok
sayıda aile, çekilen sıkıntı ve zahmet nedeniyle bıkmış durumda.
Televizyona baksın, evde gözümüzün önünde dursun düşüncesi var. Aslında
engelli de problem yok. Fırsat verildiğinde yapamayacağı, başaramayacağı
şey yok. Yeterki ailelere daha fazla destek verilsin.
*
Kendine olan öz güvenin, sosyal hayatın ve engel tanımayan yaşantınla
Ankara'da yaşayan engelliler için önemli bir örnek teşkil ediyorsun.
Evlerine kapanan engelli arkadaşlara nasıl bir çağrıda bulunursun?
Öncelikle
kendilerine güvensinler. Yaşadıkları koşullar gereği bir güvensizlik
duygusu uyanmış olabilir ancak kendilerini teslim etmesinler. Her
birinin içinde inanılmaz cevherlerin ve yapabilecekleri çok şeyin olduğu
kesin. Bugün görmeyen, duymayan hatta zihinsel engelli olan
kardeşlerimiz bile imkan verildiğinde inanılmaz başarılara imza
atıyorlar. Önemli olan öncelikle hedef belirlemek.
SORUNLARIN SESİ OLACAK
*
Dişlerinin arasına sıkıştırdığın birçok başarının arasına geçtiğimiz
günlerde CHP'ye üye olarak siyaseti de yerleştirdin. Siyasete atılmak
gibi bir planın ya da hedefin mi var?
SİYASET
hayatın bir gerçeği. Engelli arkadaşlarımın sesi olduğumu düşünüyorum
ve onlara faydalı olmak istiyorum. Bir yerde bozuk bin engelli asansörü
varsa, bunu birinin dile getirmesi gerekiyor. Bu sıkıntıyı en rahat
anlayabilecek ve dile getirecek kişi de yine bir engellidir.
Öncelikle
CHP'nin siyaset okulunda bu konudaki eksikliğimi gidereceğim. Zaman
neyi gösterir, nereye akarım bilmiyorum. Hayat bir nehirdir ona karşı
kulaç atmak, yada dala tutunmak yerine kendimi bırakır, o sürüklenme
sırasında kendim için en doğru kararı vermeye çalışırım.
SAĞLAM BEDEN ENGELLİ YAŞAM
Oğuz Mucurluoğlu'nun bu başarısının ardında anne Meral İpek duruyor.
Oğuz'a
hem anne hem de babalık yapan Meral İpek, sağlam bedenine rağmen
oğluyla birlikte son 40 yıldır engelli bir yaşam sürüyor. Çocukluk
yıllarında mamasını yedirdiği oğlunu sırtında taşıyarak okula götüren
anne, bugün ise her sabah Oğuz'un elini yüzünü yıkıyor, dişlerini
fırçalıyor ve uzayan sakallarını kesiyor.
Oğuz'un hayatından dolayı kendisine özel bir zaman ayıramayan cefakar anne, boş vakitlerinde ise Oğuz'un dizlerinin üzerinde yürürken yere sürtünen ve yırtılan evde terlik niyetine kullandığı ayakkabılarına yama yapıyor.
Oğuz'un hayatından dolayı kendisine özel bir zaman ayıramayan cefakar anne, boş vakitlerinde ise Oğuz'un dizlerinin üzerinde yürürken yere sürtünen ve yırtılan evde terlik niyetine kullandığı ayakkabılarına yama yapıyor.
Hürriyet-Haber7
2 Aralık 2013 Pazartesi
DERSİMİZ...
Bir gün bir gün bir çocuk okula da gitmiş öğretmen yok...
Açmış bakmış kapıyı içeride kimse yok...
Seslenmiş seslenmiş ses yok...
Bakmış bakmış görememiş...
DERS-1:
Bir arı uçmuş uçmuş...
Çiçek aramış zor bulmuş...
Çekmiş çekmiş kafası güzel olmuş...
Kovana gitmiş bal gibi sıçmış sıçmış...
DERS-2:
Bak bu top...
Vurursan gol olur...
Vuramazsan patlar iftar açılır...
DERS-3:
Herkes serbest...
NOT: Bu program Türkiye'deki her hangi bir sınıftan esinlenerek SAÇMALANMIŞTIR...
BU TRENE BİNER MİSİNİZ?
YIL: 1960
YER: Elazığ Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastahanesi.
Nasıl olduysa 423 hasta, hastaneden kaçar ve Elazığ sokaklarına dağılır. Dönemin başhekimine danışırlar.
- Doktor bey ne yapalım? derler.
Doktor
- Bana bir düdük verin ve arkama yapışarak gelin der.
Doktor önde, arkada 4-5 personel çıkarlar sokağa.
- Düüüüt, düüüttt diyerek trencilik oynayarak Elazığ'ı dolaşırlar.
Bütün deliler bu kuyruğa girerek vagon olurlar.
Hastaneye geldiklerinde ise sayı 600'ü çoktan geçmiştir.
(Gerçek bir olaydır.)
NOT: Baki Yalçın'dan alıntı... Teşekkürler.
YER: Elazığ Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastahanesi.
Nasıl olduysa 423 hasta, hastaneden kaçar ve Elazığ sokaklarına dağılır. Dönemin başhekimine danışırlar.
- Doktor bey ne yapalım? derler.
Doktor
- Bana bir düdük verin ve arkama yapışarak gelin der.
Doktor önde, arkada 4-5 personel çıkarlar sokağa.
- Düüüüt, düüüttt diyerek trencilik oynayarak Elazığ'ı dolaşırlar.
Bütün deliler bu kuyruğa girerek vagon olurlar.
Hastaneye geldiklerinde ise sayı 600'ü çoktan geçmiştir.
(Gerçek bir olaydır.)
NOT: Baki Yalçın'dan alıntı... Teşekkürler.
1 Aralık 2013 Pazar
BELKİ SAKİNDİ HIZLI GİTTİ!
Aksiyon filmleri serisi Fast and Furious'ın (Hızlı ve
Öfkeli) başrol oyuncusu, Amerikalı aktör Paul Walker, California'da
geçirdiği trafik kazasında hayatını kaybetmiş... ÖNCELİKLİ OLARAK ALLAH RAHMET EYLESİN...
40 yaşındaki oyuncunu Los Angeles'ta katıldığı
bir yardım etkinliğinden dönüşünde Roger adlı arkadaşının kullandığı
araçta hayatını kaybettiği ifade ediliyor... Hayat işte... Öfkeyi bilemem ama HIZ bazen filmlerden gerçek hayata uyarlanabiliyor ve alıp götürebiliyor... Ne kadar ünlü, zengin, mutlu, genç veya yaşlı olursan ol HAYAT POLİSİ, ehliyeti ve emniyet kemerini, kimliklerini ve titrini tanımıyor...(BBC)
Kİ 'EV' İNİZDE KALIN
Ukrayna'da halk, hükümetin AB'ye girme girişimlerine karşı olması üzerine Kiev'de protesto gösterileri düzenlemiş... Ciddi bir tepki söz konusu... Bana göre halkın düşüncesi önemli ama bu konuda zaman hükümeti haklı çıkaracak gibi görünüyor... Globalleşen bir sistemde dünyaya entegre olmak adına önemli gibi görünüyor ama bu konuda yaşlı Danimarkalı bir teyzenin söylediği aklımdan çıkmıyor... AB'ye girmek isteyen ülkeler için şu özeti çıkarmıştı teyze:
Ne işiniz var AB'de... AB iyi gibi görünüyor ama ülkeler adına kültürleri ve değerleri yok ediyor. Kesinlikle girmeyin... Tek düze bir yaşama dönüyor...
İŞİN ESPRİSİ: Acaba Ukrayna hükümeti içindeki birileri o yaşlı teyzenin akrabası olabilir mi!...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)