Hayata elleri yerine dişleriyle tutunan Oğuz Mucurluoğlu şimdi dördüncü üniversitesine kayıt yaptırdı, üçüncü kitabını yazmaya başladı. Mucurluoğlu ayrıca engellilerin sesi olmak için siyaset eğitimi alıyor.
1972'de
dünyaya gözlerini açtığı Ankara'da, daha 40'ı çıkmadan 'sarılık'
teşhisi ile götürüldüğü doktorun, 'Her çocuk sarılık geçirir' diyerek
ötelediği Oğuz Mucurluoğlu, o gün tekerlekli sandalyeye mahkum oldu.
Oğuz'un el ve ayaklarını kullanamadan hayatını devam ettireceğini öğrenen baba Mucurluoğlu, 'Alın bunu, kesip biçin inceleyin, onu tıbba hizmet
için size bırakıyorum' diyerek doktorlardan iğneyle öldürmelerini
istedi. Ancak babasından gördüğü zulme annesinin şefkati yetişti.
Kocasından boşanan anne (HELAL OLSUN)
Meral İpek, Ankara'nın karına, kışına, ayazına ve en önemlisi
engellerle dolu sokaklarına inat sırtında taşıdığı Oğuz'un ilk, orta ve
lise eğitimini almasını sağladı.
Cani
babanın, 'Tıbba feda ediyorum' dediği Oğuz Mucurluoğlu bugün, 40 yıldır
kullanamadığı el ve ayaklarının yerine geçen dişleriyle, üç üniversite
bitirdi ve bununla da yetinmeyerek iki kitap yazdı.
Hayata
küsmek yerine mücadele etmeyi seçen Oğuz, şu günlerde üçüncü kitabını
yazmaya hazırlanıyor. Dördüncü üniversitesine kayıt yaptıran, bir
taraftan İngilizce kursuna giden ve kendisi gibi engelli
kimselerin sesi olabilmek için siyasete adım atan Oğuz Mucurluoğlu ile
sağlam insanları bile kıskandırabilecek hayatını, 'Bir Başka Pencere'den
konuştuk.
* En çok merak edilen konu, bütün işlerini ağzınla yani dişlerinle yapıyor olman. Peki zor olmuyor mu?
Spastik
engelli olduğum için sağlıklı insanlar gibi tırnaklarımla gelemediğim
yere dişlerimle gelmek zorundaydım. Bir tarafınız eksiliyorsa bu açığı
diğer organlarınızla kapatabiliyorsunuz. Yani ellerimi kullanamasam da
bir şeyleri bağımsız olarak yapabilmem gerekiyordu. Bu da ağzım ve
dişlerim oldu. İlkokulda dişlerimin arasına sıkıştırdığım kalemle
yazmaya başladım. Önceleri kalem ağzımdan düşer, ağzım yara içinde
kalırdı. Şimdi ise sağlıklı bir insanın eliyle yazdığı hız ve
okunaklıkta yazabiliyorum. Hatta dişlerimle yaptığım tek iş yazı yazmak
değil. Çantamı düzenler odamı toplarım. Cep telefonu, bilgisayar
kullanırım. Tavla bile oynarım. Benim ağzım elim, dizlerim ayaklarım
oldu.
* Eğitim hayatın nasıl geçti. Engelli olman nedeniyle duygusal anlamda sorun yaşadın mı?
İlk,
orta ve lise eğitimim pek de rahat geçmedi. Okula alınmama olayları
yaşadım. Eğitimime bu yüzden 9 yaşında başlayabildim. Okula alınmama,
yoldaki problemler gibi zorlukları annem benden hep bir adım önde
giderek, ortadan kaldırıyordu. Bende sağlıklı öğrenciler gibi okuldan
kaçtım, kopya çektim. Hatta bir keresinde disiplin cezasının eşiğinin
döndüm. Yani herkes gibi öğrenciydim. Tek farkımız arkadaşlarımın
el ve ayaklarıyla yaptığı şeyleri ben ağzımla yapmak zorundaydım.
Duygusal anlamda çok etkili olacak sorunlar yaşamadım. Bu konuda annem
her zaman destekçim oldu.
* İki kitap yazıp, üç üniversite bitirdin. Yazar olmak çocukluk hayalin miydi ve bu konuda hedefin ne?
Aslında
mektup dahi yazmayan bir adamdım. 1994'te benim gibi özürlülerin yer
aldığı bir kampa katıldım. Kamp bittiğinde düşüncelerimizi kağıda
dökmememizi istediler. Ben de 'iyi ki özürlüyüm' konulu bir yazı kaleme
almıştım. Çünkü o ortamda bir insanın bulunabilmesi için özürlü olması
gerekiyordu. Yazım çok beğenildi ve ben de bu bakış açımla ilk öykümü
yazdım, sonra devamı geldi.
'Dinle
kardeşim' ve 'Sevgililer gününde hiç randevum olmadı' adlı kitaplarımın
ardından şimdi yeni bir çalışma içine girdim. Demir parmaklıklar
ardındaki hapishane hayatından alıntı yaparak, bir engellinin kendi
evini hapishaneye hatta zindana çevirmesini kaleme alacağım. Hedefim çok
iyi bir yazar olabilmek.
SARI ÇİZGİYİ HOR KULLANMAK SAĞLAM GÖZE ÇOMAK SOKMAK
*
Biraz Ankara'dan konuşacak olursak. Tekerlekli sandalyeye mahkum biri
olarak, Başkent'te yaşamanın getirdiği zorluklar neler? Engellilere
yönelik çok sayıda çalışma yapılıyor, sence yeterli mi?
Devlet
bize, 'Özürlüler tiyatrolardan ücretsiz faydalanabilir' diyor ancak
öyle bir bina yapılmış ki insanlar, yöneticiler değil bina kendisi, 'Sen
izleyemezsin, sana izin vermiyorum, gelme' diyor. Görme engelliler için
çekilen sarı şeritleri görüyorum perişan durumda. Aslında sağlıklı
vatandaşlar sahiplenmeli o çizgileri. Çünkü o çizgileri hor kullanmak,
sağlıklı birinin gözüne çomak sokmakla aynı anlamı ifade ediyor.
Çalışmalar
maalesef yeterli değil. Öyle şeyler olmalı ki, ben bir insanı manevi
olarak etkileyipte bana yardımcı olmasını istememeliyim. Yani ajitasyon
yaratmamalıyım. Bu nedenle devletin bizler için daha somut adımlar
atması gerekir. Bir kaldırımdan inerken insanın gözüne bakıp beklemek,
ya da 'Beni indirir misin' demek hoş değil.
* Yenimahalle Belediyesi Engelliler Gençlik ve Spor Kulübü (AYBESK) Başkanı Şenol Balaban engellileri sokağa çıkarmakta güçlük çektiklerinden yakınıyor. Bu neden kaynaklanıyor?
Çok
sayıda aile, çekilen sıkıntı ve zahmet nedeniyle bıkmış durumda.
Televizyona baksın, evde gözümüzün önünde dursun düşüncesi var. Aslında
engelli de problem yok. Fırsat verildiğinde yapamayacağı, başaramayacağı
şey yok. Yeterki ailelere daha fazla destek verilsin.
*
Kendine olan öz güvenin, sosyal hayatın ve engel tanımayan yaşantınla
Ankara'da yaşayan engelliler için önemli bir örnek teşkil ediyorsun.
Evlerine kapanan engelli arkadaşlara nasıl bir çağrıda bulunursun?
Öncelikle
kendilerine güvensinler. Yaşadıkları koşullar gereği bir güvensizlik
duygusu uyanmış olabilir ancak kendilerini teslim etmesinler. Her
birinin içinde inanılmaz cevherlerin ve yapabilecekleri çok şeyin olduğu
kesin. Bugün görmeyen, duymayan hatta zihinsel engelli olan
kardeşlerimiz bile imkan verildiğinde inanılmaz başarılara imza
atıyorlar. Önemli olan öncelikle hedef belirlemek.
SORUNLARIN SESİ OLACAK
*
Dişlerinin arasına sıkıştırdığın birçok başarının arasına geçtiğimiz
günlerde CHP'ye üye olarak siyaseti de yerleştirdin. Siyasete atılmak
gibi bir planın ya da hedefin mi var?
SİYASET
hayatın bir gerçeği. Engelli arkadaşlarımın sesi olduğumu düşünüyorum
ve onlara faydalı olmak istiyorum. Bir yerde bozuk bin engelli asansörü
varsa, bunu birinin dile getirmesi gerekiyor. Bu sıkıntıyı en rahat
anlayabilecek ve dile getirecek kişi de yine bir engellidir.
Öncelikle
CHP'nin siyaset okulunda bu konudaki eksikliğimi gidereceğim. Zaman
neyi gösterir, nereye akarım bilmiyorum. Hayat bir nehirdir ona karşı
kulaç atmak, yada dala tutunmak yerine kendimi bırakır, o sürüklenme
sırasında kendim için en doğru kararı vermeye çalışırım.
SAĞLAM BEDEN ENGELLİ YAŞAM
Oğuz Mucurluoğlu'nun bu başarısının ardında anne Meral İpek duruyor.
Oğuz'a
hem anne hem de babalık yapan Meral İpek, sağlam bedenine rağmen
oğluyla birlikte son 40 yıldır engelli bir yaşam sürüyor. Çocukluk
yıllarında mamasını yedirdiği oğlunu sırtında taşıyarak okula götüren
anne, bugün ise her sabah Oğuz'un elini yüzünü yıkıyor, dişlerini
fırçalıyor ve uzayan sakallarını kesiyor.
Oğuz'un hayatından dolayı kendisine özel bir zaman ayıramayan cefakar anne, boş vakitlerinde ise Oğuz'un dizlerinin üzerinde yürürken yere sürtünen ve yırtılan evde terlik niyetine kullandığı ayakkabılarına yama yapıyor.
Oğuz'un hayatından dolayı kendisine özel bir zaman ayıramayan cefakar anne, boş vakitlerinde ise Oğuz'un dizlerinin üzerinde yürürken yere sürtünen ve yırtılan evde terlik niyetine kullandığı ayakkabılarına yama yapıyor.
Hürriyet-Haber7
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder