Tam zamanını hatırlamıyorum ama sanırım 7 veya 8 yıl önceydi. Bir gün geç saatte evime gittim. Sabaha karşı. Genelde apartmanın giriş kapısı açık olurdu. Ve o gün hayatın veya İstanbul'un bana bir mesajı daha vardı. Üzerimde dış kapının anahtarı olmadığı için dışarıda kaldım. Kapıyı açtırmak için birilerinin balkondan bakmasını bekliyorum. Ses seda yok. Herkes gerçekte göremediği ama uyurken de olsa görmek istediği rüyalara dalmış. Ve ben bu rüyadan birilerini uyandırmak zorundayım. Az küfür edecek bir kurban düşünüyorum. Haliyle karşı komşu biraz az küfreder sanırım düşüncesiyle zile bastım. Balkona çıktı. Ben derdimi anlatıyorum...
- Uyandırdığım için özür dilerim ama ben karşı dairede kalıyorum. Anahtar yok üzerimde. Aşağının kapısını açar mısınız?
Tamam filan tarzı cevap yok... Merdivenlerin ışığı yanıyor ve istemeye istemeye 5 kat aşağıya iniyor. Ayak sesleri kadar edilen küfürleri de duyar gibiyim...
Neyse ben binbir özür dileyerek yukarı doğru çıkmaya başlıyoruz. Meslekler ve memleketler soruluyor. Arkadaş polis memuru ve Şişli'de çalışıyor. Ben mesleğimi söylüyorum. Ve işte 5. kata kadar yaşanan kısa ama uzun soluklu diyalog:
- Nerelisin?
- Adana...
- Hııı. Benim bir arkadaşım da Adanalı...
- Hadi ya... Neresinden?
- Osmaniye...
- Ben Düziçi...
- Aaa o da Düziçili...
- Adı ne?
- S....... O...
Buraya kadar herşey normal gibi... Ancak söylediği kişi benim liseden sınıf arkadaşım (O kişi Şişli Emniyet'e yapılan bombalı saldırıda yaralandığı için erken emekli oldu) Ve kat bitiyor. O evine ben evime. Sanırım merdivenlerde soğuk başlayan sıcak devam eden sohbet bana olan kızgınlığını ortak tanıdık vesilesiyle biraz olsun hafifletmiştir.
Ama asıl önemli olan burada ortak tanıdık çıkmasa bile herkesten uzaklaşıyor olmamız... Bırakın kapı komşusunu aynı evdeki insanlar bile birbirine yabancı hale geliyor...
Ve size ikinci bir örnek...
***
Geçen yıl bu dönemler... Hemşehrimin sıcak mekanı Melekler Ocakbaşı'nda çöp şişimi söyledim, çorbamı içiyorum ve Bülent'i bekliyorum... Masanın karşı köşesinde tek başına bir genç oturuyor... Göz iletişiminin ardından içindeki sıkıntıyı sesli bir şekilde özetliyor...
- Burası nasıl bir şehir ya... Milyonlar içinde yalnızsın...
Ben sadece küçük bir tebessüm ediyorum ve soruyorum...
- Tavla biliyor musun?
Gözleri parlar bir şekilde
- Biliyorum abi?
- Yemeğini ye. Tavla yapalım...
Kısa iletişim milyonlar içindeki yalnızlığı ve soğukluğu biraz ısıtıyor... Tanışma faslı filan... İstanbul'da okumuş ve memleketi Çorlu'ya dönmüş. Elektrik mühendisi. Bir kaç günlüğüne seminer için gelmiş ve burada okumasına rağmen görüşebileceği kimse yok. Bülent de geliyor ve üçlü sohbete başlıyoruz. Sıcak ve samimi sohbetin ardından biraz olsun yalnızlık duygusu gitmiş bir şekilde 'abi ben yarın da buradayım' diyor... Görüşmek istiyor. Ve bir gün sonra da görüşüyoruz... O yabancının bana bıraktığı mesaj ise anlattığı evlilik hikayesinde gizli... Tabii biz bu sırada Bülent'le 'evlilik, bekarlık' üzerine tartışmalara devam ediyoruz...
Bakın numarası telefonumda olan ama bu yazıyı yazarken ilk etapta adını bile hatırlamadığım arkadaşın size de ilginç geleceğini düşündüğüm kısa hikayesi...
Bu biriyle sözlenir, nişan yapılır... Evlilik günü alınır düğün başlar... Bu genç arkadaş kına gecesi masada içen babasının yanına gider ve kulağına söyler...
- Baba ben evlenmek istemiyorum...
Çakır keyif olan baba bir anda kendine gelir ve (sözleri yumşatıyorum :)))
- Neeeeeeeeeee? Sen ne diyorsun oğlum... Emin misin?
- Evet baba...
- Tamam kaybol...
Ve o genç kına gecesi memleketi bırakır İstanbul'a kaçar... Gerekçesi ise evleneceği insanla beğendikleri koltuk takımını kaynanasının değiştirip kendi istediğini aldırmasıdır.
O arkadaş şu anda istediği kişiyle evli ve mutlu olduğunu söylüyor... Hayat garip aynı zamanda da çıkarılması gereken derslerle dolu... Herkese iyi dersler...
2 yorum:
EVET ÇOK HAKLISIN BU ZAMANDA HERKES BİRBİRİNE YABANCI İNSANLAR VURDUMDUYMAZ HERKES BANA DOKUNMAYAN YILAN BİN YAŞASIN DİYOOO DOSTLUK YOK PAYLAŞIM YOK MENFAAT DÜNYASINDA YAŞIYORUZ KİMSE KİMSENİN DERDİNE ÜZÜNTÜSÜNE ORTAK OLMUYOO YABANİ OLMUŞUZ İYİCE :))
İnsanlar üzerinde o kadar hassassın ki, 20 milyonun yaşadığı bi şehirde, çok sıradan sayılabilecek bir diyaloğun ardından, bahse konu kişiyle böylesine bi samimiyet yakalamışsın. Her zaman olduğu gibi, yine tebrik ediyorum seni ciğer."Burası nasıl bir şehir ya... Milyonlar içinde yalnızsın" ne kadar kötü bir duygu hali!
Dış kapının anahtarını üzerimize almayı unuttuğumuz zamanlarda bile suçluluk hissi uyandırıyorsa, gerçekten çok yalnızız milyonlar içinde.
Yorum Gönder