10 Ağustos 2008 Pazar

BİR ÖYKÜ

Daha 18 yaşındaydı, ama hayatının sonundaydı. Tedavisi mümkün olmayan ölümcül bir kansere yakalanmıştı.
Kahır içinde eve kapamıştı kendini. Sokağa çıkmıyordu. Annesi. Bir de kendisi. O kadardı bütün hayatı. Bir gün fena halde sıkıldı, dayanamadı, attı kendini sokağa. Bir yığın vitrinin önünden geçti. Tam bir CD satan dükkanını da geride bırakmıştı ki, bir an durdu. Geri döndü, kapıdan içeri, gözüne hayal meyal takılan genç kıza bir daha baktı. Kendi yaşlarında harika bir genç kızdı tezgahtar. Hani ilk bakışta aşk derler ya, öyle takılıp kalmıştı işte. İçeri girdi. Kız gülümseyerek koştu ona. "Size nasıl yardım edebilirim" diye. Nasıl bir gülümsemeydi o. Hemen oracıkta sarılıp öpmek istedi kızı. Kekeledi, geveledi, sonra "Evet" diyebildi. Rastgele bir plağı işaret ederek. "Evet. Şu CD'yi bana sarar mısınız?" Kız CD'yi aldı, içeri gitti. Az sonra paket edilmiş geri geldi Aldı paketi, çıktı dükkandan, evine döndü, açmadan dolabına attı.
***
Ertesi sabah gene gitti aynı dükkana. Gene bir CD gösterdi kıza, sardırdı, aldı eve getirdi, attı paketi dolaba, gene açmadan. Günler hep alınıp sardırılan CD'lerle geçti. Kıza açılmaya bir türlü cesaret edemiyordu. Annesine açıldı sonunda. Annesi "Git konuş oğlum, ne var bunda" dedi. Ertesi sabah bütün cesaretini topladı. Erkenden dükkana gitti. Bir CD seçti. Kız gülerek aldı plağı. Arkaya gitti, paketlemeye. Kız içerdeyken bir kağıda "Sizinle bir gece çıkabilir miyiz" diye yazdı, altına telefon numarasını ekledi, notu kasanın yanına koydu gizlice. Sonra paketini alıp kaçtı gene dükkandan. İki gün sonra evin telefonu çaldı. Anne açtı telefonu. CD Dükkanındaki tezgahtar kızdı arayan. Delikanlıyı istedi. Notunu yeni bulmuştu da. Anne ağlıyordu.
"Duymadınız mı?" dedi. "Dün kaybettik oğlumu."
Cenazeden birkaç gün sonra, anne oğlunun odasına girebildi sonunda. Ortalığa çeki düzen vermeliydi. Dolabı açtı. Oraya atılmış bir yığın açılmamış paket gördü. Paketleri aldı, oğlunun yatağına oturdu ve bir tanesini açtı. İçinde bir CD vardı, bir de minik not. Merhaba. Sizi öyle tatlı buldum ki. Daha yakından tanımak istiyorum. Bir akşam birlikte çıkalım mı. Sevgiler. Jacelyn!" Anne bir paketi daha açtı. Onda da bir CD ve bir not vardı. Siz gerçekten çok tatlı birisiniz, hadi beni bu gece davet edin, artık. Sevgiler. Jacelyn!.."
***
Unutmayın. Düşündüğünüz şeyi mutlak söyleyin. Birini seviyorsanız, söyleyin ona. İçinizdekini söylemekten korkmayın. Birisi hakkında ne hissediyorsanız söyleyin ona. Ve hemen söyleyin. Hemen. Çünkü, doğru zamanı bekler ve "İşte simdi tam zamanı" derseniz, bir bakarsınız çok geç olmuş. Gününüze sahip olun ki, pişmanlıklar yaşamayasınız. Hepsinden önemlisi, dostlarınıza, sevdiklerinize, ailenize hep yakın olun. Çünkü bugünkü insan olmanızı onlar sağladı, sizi onlar şekillendirdiler. "Seni seviyorum" demekten sakın ama sakın çekinmeyin, utanmayın, korkmayın!.. Yaşamı yaşanmaya değer yapan şey sevgidir. Ancak sadece sevgi değil nefret de insanın kendi mutluluğu için söylenmelidir.

Sevgiyi gizlemek kanser gibi ölümcül bir şey olsa gerek.
NOT: Bu çok eski ama güzel bir hikaye. Okumamış olanlar için... (Ayrıca resimle bu konunun ne alakası var dimi: İlk etapta bencede... Sonrasını biraz siz düşünün)

Hiç yorum yok: