9 yıl önce 17 Ağustos 1999... Saat 03.02... Ev arkadaşım Hasan'la Silivri Kapı'da oturuyoruz. Ben uyuyorum. Hasan bağırıyor, "Kalk kalk deprem oluyor." Önce şaşkın sonra anlatımı sözlerle hafif kalan yerin altından mı üstünden mi gelen garip bir ses ve sallanma... Şaka sanıyorum ama olayın ciddiyetini anladıktan sonra dualara başlıyorum. Hayatımda ilk defa diğer insanlar gibi ben de ölümle tanışıyorum ve bu kadar yakın oluyorum sanki... Herkes sokakta... Bağıranlar, ağlayanlar. Daha sonrasında artçılar... O sırada sevdiklerinize, değer verdiklerinize ulaşmak istiyorsunuz telefona sarılıyorsunuz ama hatlarda da deprem var... O anı dün gibi yaşıyorsunuz ama bir bakıyorsunuz üzerinden çok şeyler geçmiş. O depremde binlerce insanı kaybettik, hepsinin mekanı cennet olsun... Ama gidenlerden bir farkımız bizim hayatımız devam ediyor. Belki o dönemde o depremi yaşadık ama yıkılmadık, ayakta kaldık, daha doğrusu bırakıldık... Ciddi bir biçimde uyarıldık... Ecel bize biraz daha süre tanıdı. Azrail "Beni unutma" dedi. O deprem sonrasında insanların duygusallığı ve hayatın bir anlamda boş olduğu da gözler önüne serildi. Ancak yaşam devam etti. Ve ben bir gün sonrasında yine bir şey olmamış gibi işteydim. Sadece ben mi mesai arkadaşlarım da... Gazetedeyken bile artçılar devam etti. O sırada gördüğüm ilginç insan portleri de vardı. Bir artçı deprem sırasında bazı insanların hayata ne kadar sarıldığını, ölümden korktuğunu da gördüm. Benim ve bazı arkadaşlarımın tepkisiz kaldığı anda masanın altına kaçanları mı dersiniz, kocaman bir kolona sarılan ama iki elini birleştiremeyen ağabeyleri mi? Bu hayatın gerçek, komik ve biraz da acı yüzüydü. Ayrıca depremin insan psikolojisinde bıraktığı izleri düzeltmek kolay değildi belki de ama her geçen gün şiddeti azalıyor ve insanlar normale dönüyordu.
O deprem sonrasında İstanbul'un olumsuz yönü, bir anlamda olumluya döndü. Tanışmayan kapı komşuları tanıştı, yabancılara yardım eli uzatıldı. Zorluk ve sıkıntı anında Türk insanı gerçek kimliğini ortaya koydu. Tabii ilginç durumlar da yaşamadım değil... Bir kaç gün evde değil dışarıda yattık. İki yatak çıkarmaktansa tek yatak çıkarmayı uygun gördük (ikinci yoktu zaten :)))) Camii avlusundayız ve ben işten yorgun gelmişim. Saat 23.00 gibi. Hasan'la aynı yatakta yatacağız haliyle. Çevremizde kadınlı erkekli aileler dolu. İnsanların yiyecek içecek neyi varsa paylaştığı bir dönem... Ben uyumak istiyorum haliyle Hasan'da uyuyacak... Ve ikimiz birden tek yorganın altına giriyoruz camii avlusunda kadınlardan toplu bir ses: HAHAHAHA... Sanki insanlar bizi izliyormuş. Hepsi biz yorganın altına girdiğimizde gülmeye başladı. Onlar güler de biz gülemez miyiz. Hiç bozuntuya vermeden Hasan'la ben de kafamızı çıkarmadan bu olumsuz andaki kahkahalara katıldık... O depremde belki ölümle burun buruna geldik ama 9 yıl boyunca yaşama devam ettik. Yeri geldi tamamen unuttuk, yeri geldi aklımıza geldikçe üzüntüyle ama yaşamın bir parçası olarak hatırladık.
***
O dönemden kalan unutamadığım bir acı, anı... Bir kaç yıl sonra muhabirken tanıştığım avukat bir abla vardı. Sohbeti çok tatlı bir insandı. Gördüğümde çok değişmişti. Zayıflamış, yüzündeki gülücükler yerini hüzne dönüştürmüş ve farklı bir yapıya bürünmüştü. Depremden kalan bir insan inşaatı modundaydı. Ve o depremde yaşadığı olayı bazan ağlayarak, bazan şükrederek anlattı. Avcılar'da oturuyordu ama deprem günü yanılmıyorsam Asya yakasında yani karşıda bir yakınlarına misafirliğe gitmişlerdi. Depremde evde değillerdi. Bir gün sonra döndüklerinde ise oturdukları apartmanı bulamadılar. Yoktu, çökmüştü çünkü...
O deprem sonrası ekonomik durumu iyi olanlar evlerini satıp zemini sağlam olan Sarıyer tarafına taşındılar. Bu kiminin kaderi kiminin ise ekonomik anlamda kendi seçimiydi. Evet şimdi de yeni bir deprem bekleniyor... Hangimiz o depremden ders aldık, hangimiz korunma yollarına gidebildik. Yüzde 60'lık dilimimiz sanırım buna olumsuz yanıt verecek veya verdirilecektir...
O dönemde binlerce insan topluca gitti. İstanbul'da beklenen büyük depremde de sanırım bu binler acı ama yüzbinleri bulacak (Allah göstermesin) Belki ben belki sen veya sizler (İstanbul'da yaşayanlar için) bunu yaşayacağız. Bizler olmasa bile yakınlarımız, dostlarımız veya insanlık bunu yaşayacak. Neden? İnsan hayatının önemini ikinci plana atıp ekonomik çıkarı düşünen ve böylesi bir yapılanmaya izin verenler adına, önlem almayanlar adına... Tabii burada sorumluluk sadece vicdanı paraya satanlarda değil, biraz da bu ticaretin bir parçası haline gelen bizlerde...
Hayırlısı... Ölenlere bir kez daha Allah rahmet eylesin, mekanları cennet olsun...
Ayrıca özetlersem deprem sadece yerleşim anlamında (oturduğumuz bina) değil hayatımızın her alanında (ekonomik, psikolojik, fiziksel) olabiliyor ve zaman zaman oluyorda... Sanırım önemli olan AYAKTA KALABİLMEK... O dönemden kalan yıkımları önlemek ve daha da güçlü hale gelebilmek. Yoksa en ufak öncü ve artçılarda bile hasar büyük olabiliyor...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder