20 Mayıs 2010 Perşembe

HEY HEY TAKSİ

Nereden başlasam nasıl anlatsam... Bir sabah uyandığında, yola çıkıp el kaldırdığında duran taksinin rengi hep sarıdır. Aracı kullanan da derinden yaralıdır. Kimisi konuşmak sohbet etmek için can atar kimisi ise taksimetresini kapattığı dünyasını para verseniz bile kelimelerle açmaz. İşte böyle bir anıda, 10 dakikalık mesafede yaşanan bir dilayoğ...
Önümüzdeki araç şehrin yabancısı gibi yavaş yavaş seyir halinde, bizim şoför ise sabır çekmekte... Ve aracı solladıktan sonra da psikolojik rahatlığı şu cümlelerle duymakta:

- Abi (benden çok çok büyük esnaf edebiyatı) afedersin ama bu küfrü kim icat ettiyse onun annesinin babasının elini ayağını öpeyim...
Ben hafif bir tebessüm gösterirken arkasından solladığı aracın şoförüne yönelik patlama...
- Senin ananı avradını...
Amcam bir hayli rahatlıyor, garibanların en ucuz küfür ilacını alıyor...
Sonrasında ise ilginç hikayesinden pasajlar sunuyor...
- Abi iş güç yok. Eve gidecektim ama sen geldin. Bir gün bir yolcu aldım abi. Deniz otobüsüne yetiştirdim adam indi. Bir baktım çantasını araçta unutmuş.. Çantanın içine baktım 35 milyar para abi... Eve gittim hanımla konuşuyoruz. Ben bunalmışım bıkmışım bu İstanbul'dan
"Hanım Erzincan'a kaçalım 50-100 tane koyun alalım keyfimize bakalım" dedim.
Hanım ise "Ben haram para yemem götür geri ver" diye çıkıştı.
Ben de çantayı unutan kişiyi aldığım yere gittim ve durumu anlattım. Adam şirket sahibiymiş. Görevli direkt bana "Ne kadar yazdı?" diye taksimetre ücretini sordu.
Ben de öfkeyle "15" dedim.
Adam getirdi sadece 15 verdi. Bir tarafta 15 diğer tarafta 35. Hani büyük bir şey de beklemiyorum ama insanlığın değeri de kalmamış.
Hanıma telefon açtım "Senin ananı. Adam bir rakı parası bile vermedi" diye ona saydım.
Evet İstanbul'da iyiliğin karşılığı yok, kötülüğün ise cezası ve ödülü çok.











Hiç yorum yok: