Galiba 4'te 3'ü...
Cahit Sıtkı gibi şiir yazmayayım kalan dilimi de yaşayayım :)
Negatif anlamda değil pozitif anlamda tabii ki... Uzun süre oldu elim iç dünya anlamında klavyeye gitmeyeli... Nedeni dışsal etkenlerdi haliyle... Kendi iç çatışmalarımız dışa yansımalarımız kırılan aynalar, puslu ve kirli camlar, tebessümle karşılanan haller... Uzun sürecin özetiydi bunlar... Kendince yapabildiklerini yapıp da veya yaptığını düşünüp yapamadıysan elden ne gelir... Her şey vicdan muhasebendedir... Hatalar olmuyor mu elbet oluyor... Ben, sen, o, biz, siz, onlar... Yaralı yürekler çok iyi anlar... Çocukluktan bugüne kadar geldiğin zamanında her şeyin olmuş ama sonrasında adını bile unuttuğun ruhlar...
İnsan 30'unu geçince alışkanlıkları artıyor, "özgürlük" kriterlerin arasında zirve yapıyor, gençlikte değip değmediğini bilmeden yaptığın fedakarlıklar bir elin parmaklarına iniyor... Kimini çok iyi kavrıyor ve anlıyorsun kimini ise zaman çöplüğüne atıyorsun. Hem de geri dönüşüm kutusundan geri kullanıma koymayana dek... Med-cezirin azalıyor ama içindeki çocuksu yürek zamanla inzivaya çekiliyor. Onu dışarı çıkarabilmek ise biraz zor oluyor. Arada bir suyunu ekmeğini verip besliyorsun ama anlamsızca koşma, bağırıp çağırma yere düşüp ağlama olayını unutturuyorsun...
************
Özgürlük kaplıyor dış duvarlarını. İçin kaçmak istese de dışarı çıkıp gezi parkı teneffüsü yapmak istese de engel bu duvarlar. Ayaklar taksimetreye bakar... 5. kata çıkarken ki nefes nefese kalman "kendini" paralar. Sigara dumanları bayram yapar... Bir insanın sürecini azalttığı için başarı hanesine "PEKİYİ" karalar... Peki ya "gönül" ne yazar! Arada bir çok nadir rastladığı aydınlık gibi görünen ama "zindan içindeki" ışıkları yakalar. Bakar, bakar, bakar... Kısa süreli de olsa ruhunu çalar... Ama sonrasında o ruhu ve özü anladığını sanar ama maalesef o ruh kaçar... Yeni çiçeklerden bal almak için milyonlar içinde yalnızlığa takar... Eleştirel değil reel yaşar. Olanı olduğu gibi kabul eder. Bazı şeyler "olan olmadığı" halde olmuş kabul eder... Özgürlük vardır özünde, gözünde, yüreğinde. Ancak öyle değildir bir tarafı... Bakıp anlayanlar çok azaldı...
Özetle yaşamın tadı kendince arttı. Hafta içi işe adandı, hafta sonları müzikle ve değerli insanlarla nakaratlandı.
Peki ya ülkemizde dünyada ne oldu? Binalar arasına sıkıştırılan ve bazıları kısayola dönüştürülen metal dünyasında ruhani güzellikler tıkandı. Teknolojik gelişmeyle arttığına ve rahatlattığına inanılan yaşamda her şey sunnileşti... Kafes genişledi, derin bir nefes engellendi... Maydonozun tadı bile değişti...
Acıktım hadi suni yemeğe... Afiyet olsun :))))
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder