Kazım Kanat'ı spor basınının yanı sıra Türk toplumu da kaybetti. Kazım abiyle aynı havayı teneffüs etmem ve tanışmam 1998 Akşam Gazetesi'nde oldu. Ben o dönem spor camiasına yeni atılmış ve işi öğrenmeye çalışan ortalıkta dolaşan, telefonlara bakan biriydim... Zamanla çok nadir de olsa telefonla maç yazılarını aldığım olmuştur. Kazım Abi'de ilk dikkat çeken olay köşesinde kullandığı isimlerin soyadlarının da mutlaka olmasıydı. Kendisi o sırada aklına gelmese bile araştırılmasını ve bulunup yazılmasını isterdi. Sanırım binlerce Ahmet'i Mehmet'i ayıran özelliğin soyadları olduğu düşüncesiyleydi. Daha sonra son gazetemde bir kaç ay önce ondan bir konuyla ilgili görüş almam gerekiyordu. Kazım Abi'yi aradım ve görüşünü istedim. Biraz sitemkar bir ifadeyle "Görüş veririm ama yazımdan atacaksanız hiç vermemeyim daha iyi" dedi. Daha önce alınan görüşünde yazısından atılmasına içerlemişti. Haklıydı da. "Düşünceme önem vermiyorsan niye görüş alıyorsun veya niye atıyorsun" sorularının cevabını veriyordu. Görüşünü aldım ve noktasına virgülüne dokunmadan yayınladık.
Burada size iki farklı yönünü sunmak istedim... Gelelim asıl bendeki Kazım Abi'ye... Aynı ortamlarda çalışmamıza rağmen ben onun mesajlarını genelde tv'den aldım. Mesela ATV'de yayınlanan Santra'da esprilerine ve ısrarla özellikle "Beşiktaşlılık duruşunun" arkasında olmasına tanık oldum. Kendine ait düşüncelerinin sürekli arkasında durur hata yaptığında ise "özür" dilemesini bilen bir kişiliğinin olması onun barışık bir aynasının olduğunun göstergesiydi.
Burada size iki farklı yönünü sunmak istedim... Gelelim asıl bendeki Kazım Abi'ye... Aynı ortamlarda çalışmamıza rağmen ben onun mesajlarını genelde tv'den aldım. Mesela ATV'de yayınlanan Santra'da esprilerine ve ısrarla özellikle "Beşiktaşlılık duruşunun" arkasında olmasına tanık oldum. Kendine ait düşüncelerinin sürekli arkasında durur hata yaptığında ise "özür" dilemesini bilen bir kişiliğinin olması onun barışık bir aynasının olduğunun göstergesiydi.
Vefat haberini de sayfaya hem üzülere hem de sevinerek (kızmayın dolu dolu gitmesine) ben yazdım. Son yazısından çok etkilendim ve aynen sayfaya koydum... Sabah Gazetesi'ndeki son yazısında kanser hastalarına mesaj vererek anlatıyor ve elindeki bayrakla en önde "Savaşa devam. Pes etmek yok" diyordu. Ancak beni asıl etkileyen olayı daha önce izlemediğim ama Siyaset Meydanı'nda Ali Kırca'nın program girişini ve bitişini onunla yaptığı bölümdü. Kazım abi sanırım 4 yıl önce Siyaset Meydanı'na katılmış ve insanları bitiren kansere nasıl mağlup olmadığını anlatıyordu. İşte Kazım Abi'nin hafızama kazınan ve birçok insanın da kazıması gereken sözleri (Kazım abi eksik veya yanlış anlatım varsa affet):
***
"Annem Bodrum'dan beni aradı ve hasta olduğunu söylüyordu. İstanbul'a yanıma geldi.
-Beni doktora götür dedi.
-Neyin var anne? diye sorduğumda
-Yok bir şeyim ama beni doktora götür diyordu.
Doktora gittik. Muayene olan o değil bendim.
-Hemşire kansersiniz bilmiyor musunuz? dediğinde beynimde fırtınalar koptu. 6 kattan kendimi atmak istedim. Dostlarım Deniz Gökçe kapıda Hıncal Uluç yanımda kitap getiriyor ve okumamı istiyor sonra test yapacağını söylüyordu. O zaman Akşam'da çalışıyordum. Patronumuz Mehmet Emin Karamehmet beni aradı ve
-Uçak hazır. Houston'a gidiyorsun dedi. Bu tedavinin Türkiye'de olup olmadığını sordum.
-Var dediler. E o zaman niye gidiyorum. Ben ailemle dostlarımla arkadaşlarımla olmak istiyordum. Amerika'ya gideceksiniz hastane koridorlarında gezeceksiniz. Önce kolumda sonra bağırsağımda ve daha sonra ciğerlerimde gösterdi kendini hastalık. Ancak o sırada şunu düşündüm. Daha maç bitmedi. 85 dakika. Ben yazılarımda 85. dakikada ve 2-0 mağlupsun ne yapacaksın pes etmeden mücadele edip 90 dakikaya kadar 2-2'yi hatta 3-2'yi yakalayacaksın diye düşündüm. Futbolcuları eleştiriyordum bunun için bu olmaz dedim ve savaşmaya karar verdim. Dostlarımla beraberdim ve yenilmedim. Pes etmedim."
Kocaman kocaman tebrikler ve helal olsun Kazım Abi... Son yazında yeni bir ilaç bulduğunu ve ilk sağlığına kavuştuğunda bunu kaleme alacağını söylüyordun. Ancak sen tedavinin en güzelini bana göre söyledin aslında. Özellikle kanser hastaları için tedavinin bilimsel değil sevgisel ve hayata sarılarak olduğunu ispatladın ve öyle gittin...
Burada şunu da gösterdin Kazım Abi... Senin için geri sayıma başladığını bildiğin kronometreye rağmen kronometresinin ne alemde olduğu bilinmeyen biz insanların ölümlü dünyada basit nedenlerle insanları üzüp kırmanın, bunalım takılmanın ve basit şeyler için isyan etmenin ne kadar saçma olduğunu gösterdin...
Cezane törenine katılamadım ama dualarım onunlaydı. Dinimize göre insanın iç düynasının önemli olduğuna inanarak NUR İÇİNDE YAT. ALLAH MEKANINI CENNET ETSİN diyorum. Ve her insanın hayata gelişinde bir amacı olduğunu düşünerek Kazım Abi'nin de bu görevini sportif alanın dışına çıkarak fazlasıyla gösterdiğine inanıyorum...
NOT: Bu yazıyı özellikle programı izlemeyenler için yazma ihtiyacı duydum...
(Bu arada yazıda soyadını kullanmadım abi Kazım abi daha sıcak geliyor)
1 yorum:
Kazım Abi'nin kanserle savaşını anlattığı, "Doktor ne kadar zamanım kaldı" kitabında Siyaset Meydanı'ndaki sözleri ve yaptığı savaş var. Kitabı bitiremediğimi söylemek isterim. Okumak için Kazım abi kadar güçlü olmak gerekiyor ama maalesef bu çok zor. Hatta hastalık hastası olup doktora gitmek zorunda kaldım. Kazım abi'nin ölüm haberine Show Ana haberde ve siyaset meydanında yorum yapan Ali Kırca'nın şu sözleri de beni çok etkiledi. Aklımda kaldığı kadarıyla şöyleydi: Hakem yorumcularını bilmem ama hayat yorumcularının bu ölüme yorumu şu. Uzatmalarda yenen gol ofsayttı."
Yorum Gönder