Zamanın birinde bir hükümdar varmış, zenginliği tüm dünyaca bilinirmiş. Hükümdar her gittiği yere hazinesinin bir bölümünü götürür ve bunları sergilemekten büyük onur duyarmış.
Etrafında bir sürü insan olmasına rağmen, hükümdarın en çok güvendiği ve yegane dostu bir bilge kişi varmış. Bir gün otururlarken, hükümdar bilge kişiye şöyle bir soru sormuş:
- “Sen ki göğün gizemine ermiş, bilime yön vermiş bir adamsın. İnsanlar ister hükümdar kadar güçlü, ister savaşçılar kadar onurlu olsun sana danışır ve ağzından çıkacak bir sözü beklerler. Şimdi senin gibi bilge bir adamın fikrini merak etmekteyim, benim hükümdarlığım ve servetim hakkında ne düşünüyorsun?”
Bilge bu soru karşısında hükümdarın gözlerinin içine bakarak şu sözleri söylemiş:
- “ Diyelim ki hükümdarım uçsuz bucaksız kızgın bir çöldesiniz. Ölmemek için, size uzatacağım bir bardak suya servetinizin yarısını verir miydiniz?”
- “ Verirdim tabii.”
- “Zaman geçti diyelim ki susuzluğunuz arttı, size uzatacağım bir sonraki bardağa servetinizin öteki yarısını da verir miydiniz?”
Hükümdar biraz düşünmüş ve ardından “Ölmemek için evet” demiş. Bunun üzerine bilge kişi gülerek şu sözleri söylemiş:
- “Madem öyle, o zaman düşünmeye gerek yok fazlaca. Çünkü haşmetlim, sizin servetiniz yalnızca iki bardak sudan ibarettir.”
Hepimiz hayatın içerisinde birtakım unvanlara, kimliklere veya servetlere sahip olabiliriz. Doktor, avukat, iş adamı, ev hanımı, memur, işçi, işveren, öğretmen, öğrenci, anne veya baba v.s. birtakım rollerimiz olabilir. Belki bir hükümdar gibi unvanımız olmayabilir ancak hepimizin kendimizce birtakım varlıkları veya servetleri mevcut.
Hepimizin algıladığı servet kendi zihin haritalarımıza veya hayata bakış açımıza göre değişkenlik göstermektedir. Kimisi için pırlantalara, yakutlara, zümrütlere v.s. sahip olmak büyük servet iken, kimisi için dünya klasikleri, Türk klasikleri, sanat tarihi, felsefe, biyografiler v.b. ile bir kütüphane dolusu kitapları okumuş olmak ve o kütüphaneye sahip olmak büyük bir servettir. Kimisi için yalı dairesine sahip olmak ve orada yaşamak büyük bir servet iken, kimisi için doksan yıllık iki göz evinde çocukları, torunları ile oturmak çok büyük bir servet olabilir.
Profesyonel sporcular için kendi dallarında rekorlar kırmak ve muhtelif madalyalara sahip olmak bir servet iken, bir çocuk için kendi ilgi alanındaki oyuncak serisine (actionman, barbi bebekler, spider man, kart oyunları, puzzle gibi) sahip olabilmek büyük bir servet olabilir.
Ünlü işadamları veya cumhurbaşkanı, başbakan gibi unvanlara sahip olan insanlar için zaman fukarası olmamak bir servet sayılır iken, bazısı için çimlerde, kumlarda çıplak ayak dolaşabilmek, cırcır böceklerinin sesi eşliğinde uykuya dalabilmek, güneşin doğuşu ile bakir bir ortamda köy kahvaltısı yapabilmek büyük bir servet olabilir.
Peki gerçekte servet sahibi olmak ne demektir? Gerçek zenginlik nedir? Zenginlik aslında sadece iki bardak sudan ibaret olabilir mi?
Zenginlik, servet sahibi olmak bir doyum işidir. Zenginlik, ölçüsü ve miktarı kişiden kişiye değişen ve zihnimizde başlayıp yine zihnimizde sona eren bir doygunluktur. Çünkü doyum zihinde varolan bir şeydir. Zenginlik, servet sahibi olmak bolluk bilinci ile yaşayabilmektir. Önemli olan zihnimizde tatmin olabilmektir. Bir insan zihninde tatmin olduğu müddetçe, hem yüreğinde, hem bedeninde, hem ruhunda, her koşulda her alanda tatmin olabilir.
New NLP der ki; gerçek zenginlik çok şeye sahip olmak değil, az şeye ihtiyaç duymaktır.
Mesele ne kadar az şeye ihtiyaç duyarak yaşıyoruz. Hayatın içerisinde ne kadar az şey ile doyumu yakalayabiliyoruz. Gerçek zenginlik gözünün gönlünün tok olabilmesidir. Mesele tok hissedip aç yaşayabilirken huzur içerisinde olabilmektir.
Aslı akşam bir davette giymek için yeni bir elbise almayı çok istemişti. Birkaç gündür bunun planını ve bütçe hazırlığını yapmıştı. Ancak bir an her şey değişti. O gün sokakta gördüğü herhangi bir çocuktan etkilenmiş ve aniden elbise almaktan vazgeçmişti. Birkaç saat sonra, elbise almak için ayırdığı para ile ihtiyacı olan o çocuğa okul gereçleri, okul kıyafetleri almıştı. İşte Aslı o an müthiş bir doyum yaşamıştı zihninde. Beş saat kendince önemli saydığı bir davette şık olmak yerine, bir çocuğu mutlu etmek, bir aileyi bir sıkıntıdan bir dertten kurtarmış olmaktı onu huzura kavuşturan, ona doyum sağlayan şey.
Sahip olduğumuz unvanları, varlıkları veya servetleri görmeden ve hissetmeden yaşayabilmektir gerçek zenginlik. Hayatın her alanında yukarıdakileri değil, aşağıdakileri görerek yaşayabilmektir gerçek zenginlik. Hayata teşekkür edebilmek, hayata şükredebilmektir en büyük servet.
İnsanoğlunun yaşamını devam ettirebilmesi için, sudan başka hiçbir içeceğe ihtiyacı yoktur. Mesele yaşamı devam ettirebilmek ise, servet sadece iki bardak sudan ibarettir aslında.
Doyum içerisinde bir ömür geçirmeniz dileğiyle…..
Sevgiyle ve Sağlıcakla Kalın.
Şeyda Küçükel
KAYNAK: Dönüşüm Konağı (http://www.donusumkonagi.net/)
Etrafında bir sürü insan olmasına rağmen, hükümdarın en çok güvendiği ve yegane dostu bir bilge kişi varmış. Bir gün otururlarken, hükümdar bilge kişiye şöyle bir soru sormuş:
- “Sen ki göğün gizemine ermiş, bilime yön vermiş bir adamsın. İnsanlar ister hükümdar kadar güçlü, ister savaşçılar kadar onurlu olsun sana danışır ve ağzından çıkacak bir sözü beklerler. Şimdi senin gibi bilge bir adamın fikrini merak etmekteyim, benim hükümdarlığım ve servetim hakkında ne düşünüyorsun?”
Bilge bu soru karşısında hükümdarın gözlerinin içine bakarak şu sözleri söylemiş:
- “ Diyelim ki hükümdarım uçsuz bucaksız kızgın bir çöldesiniz. Ölmemek için, size uzatacağım bir bardak suya servetinizin yarısını verir miydiniz?”
- “ Verirdim tabii.”
- “Zaman geçti diyelim ki susuzluğunuz arttı, size uzatacağım bir sonraki bardağa servetinizin öteki yarısını da verir miydiniz?”
Hükümdar biraz düşünmüş ve ardından “Ölmemek için evet” demiş. Bunun üzerine bilge kişi gülerek şu sözleri söylemiş:
- “Madem öyle, o zaman düşünmeye gerek yok fazlaca. Çünkü haşmetlim, sizin servetiniz yalnızca iki bardak sudan ibarettir.”
Hepimiz hayatın içerisinde birtakım unvanlara, kimliklere veya servetlere sahip olabiliriz. Doktor, avukat, iş adamı, ev hanımı, memur, işçi, işveren, öğretmen, öğrenci, anne veya baba v.s. birtakım rollerimiz olabilir. Belki bir hükümdar gibi unvanımız olmayabilir ancak hepimizin kendimizce birtakım varlıkları veya servetleri mevcut.
Hepimizin algıladığı servet kendi zihin haritalarımıza veya hayata bakış açımıza göre değişkenlik göstermektedir. Kimisi için pırlantalara, yakutlara, zümrütlere v.s. sahip olmak büyük servet iken, kimisi için dünya klasikleri, Türk klasikleri, sanat tarihi, felsefe, biyografiler v.b. ile bir kütüphane dolusu kitapları okumuş olmak ve o kütüphaneye sahip olmak büyük bir servettir. Kimisi için yalı dairesine sahip olmak ve orada yaşamak büyük bir servet iken, kimisi için doksan yıllık iki göz evinde çocukları, torunları ile oturmak çok büyük bir servet olabilir.
Profesyonel sporcular için kendi dallarında rekorlar kırmak ve muhtelif madalyalara sahip olmak bir servet iken, bir çocuk için kendi ilgi alanındaki oyuncak serisine (actionman, barbi bebekler, spider man, kart oyunları, puzzle gibi) sahip olabilmek büyük bir servet olabilir.
Ünlü işadamları veya cumhurbaşkanı, başbakan gibi unvanlara sahip olan insanlar için zaman fukarası olmamak bir servet sayılır iken, bazısı için çimlerde, kumlarda çıplak ayak dolaşabilmek, cırcır böceklerinin sesi eşliğinde uykuya dalabilmek, güneşin doğuşu ile bakir bir ortamda köy kahvaltısı yapabilmek büyük bir servet olabilir.
Peki gerçekte servet sahibi olmak ne demektir? Gerçek zenginlik nedir? Zenginlik aslında sadece iki bardak sudan ibaret olabilir mi?
Zenginlik, servet sahibi olmak bir doyum işidir. Zenginlik, ölçüsü ve miktarı kişiden kişiye değişen ve zihnimizde başlayıp yine zihnimizde sona eren bir doygunluktur. Çünkü doyum zihinde varolan bir şeydir. Zenginlik, servet sahibi olmak bolluk bilinci ile yaşayabilmektir. Önemli olan zihnimizde tatmin olabilmektir. Bir insan zihninde tatmin olduğu müddetçe, hem yüreğinde, hem bedeninde, hem ruhunda, her koşulda her alanda tatmin olabilir.
New NLP der ki; gerçek zenginlik çok şeye sahip olmak değil, az şeye ihtiyaç duymaktır.
Mesele ne kadar az şeye ihtiyaç duyarak yaşıyoruz. Hayatın içerisinde ne kadar az şey ile doyumu yakalayabiliyoruz. Gerçek zenginlik gözünün gönlünün tok olabilmesidir. Mesele tok hissedip aç yaşayabilirken huzur içerisinde olabilmektir.
Aslı akşam bir davette giymek için yeni bir elbise almayı çok istemişti. Birkaç gündür bunun planını ve bütçe hazırlığını yapmıştı. Ancak bir an her şey değişti. O gün sokakta gördüğü herhangi bir çocuktan etkilenmiş ve aniden elbise almaktan vazgeçmişti. Birkaç saat sonra, elbise almak için ayırdığı para ile ihtiyacı olan o çocuğa okul gereçleri, okul kıyafetleri almıştı. İşte Aslı o an müthiş bir doyum yaşamıştı zihninde. Beş saat kendince önemli saydığı bir davette şık olmak yerine, bir çocuğu mutlu etmek, bir aileyi bir sıkıntıdan bir dertten kurtarmış olmaktı onu huzura kavuşturan, ona doyum sağlayan şey.
Sahip olduğumuz unvanları, varlıkları veya servetleri görmeden ve hissetmeden yaşayabilmektir gerçek zenginlik. Hayatın her alanında yukarıdakileri değil, aşağıdakileri görerek yaşayabilmektir gerçek zenginlik. Hayata teşekkür edebilmek, hayata şükredebilmektir en büyük servet.
İnsanoğlunun yaşamını devam ettirebilmesi için, sudan başka hiçbir içeceğe ihtiyacı yoktur. Mesele yaşamı devam ettirebilmek ise, servet sadece iki bardak sudan ibarettir aslında.
Doyum içerisinde bir ömür geçirmeniz dileğiyle…..
Sevgiyle ve Sağlıcakla Kalın.
Şeyda Küçükel
KAYNAK: Dönüşüm Konağı (http://www.donusumkonagi.net/)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder