
İlk etapta rutin gibi görülüyor ama hayatın küçük karelerini birleştirdiğinizde güzel bir tablo ortaya çıkabiliyor. Her ne kadar çıplak gözle gördüğümüz güzellikleri kartpostallardaki gibi olmasa da o güzellikler bize bizim yaşamımıza, yarınlarımıza katılıyor. Bugünün güzellikleri yarının mutlulukları olarak geri bize dönebiliyor. Belli bir işte çalışıyor ve işinizi yapıyorsanız yarınla ilgili kaygılarınız aza inebiliyor. "Ya öbür gün?" sorusu akla gelebilir... Bırakın bir yarın olsun öbür gün de kendiliğinden gelir zaten... Önce bugünü yaşayalım, sonra yarına adım atalım ama çok garanticiysek öbür günün temelini zaten atmışınız demektir... Günü yaşarken geçmişi de beraberinde getiriyoruz bir anlamda. Bugünümüzü oluşturan dünümüz, önceki günümüz ve geçmişimiz. Her geçen gün hayat yolunda ayağımıza takılan veya kuruyup atılan çamurlar olabilir...
"Dün ne yaptın?" dendiğinde genelde yapılan olaylar, davranışlar anlatılır. Oysa bu yüzeyde kalan ama iç dünyamızda olan hareketlilik daha önemlidir. Sürekli düşünürüz, düşündürülürüz. İş ortamındaki veya özel hayattaki diyaloglar rutin görünebilir. Ama ya iç dünyamızda kendimizle yaşadığımız diyaloglar... Aslında tek başımıza yolda yürürken bile yalnız değilizdir. Zaman zaman kendimizle, zaman zaman çevremizdeki ve yakınımızdaki insanlarla empati kurarız. Çok fazla hayalperestsek "senarist" olur, gerçekçiysek farklı kimliklerde kendimize "roller" biçeriz. Bazılarını zamanla hayata geçirir bazılarını ise sürekli kullandığımız iç dünyanın geri dönüşüm kutusu olan çöpüne atarız.
Ama hep varızdır gerek bedenimizle gerekse düşüncelerimizle... Bazıları "Var mısın, yok musun?" sorusuna "düşünüyorum öyleyse varım" bazıları ise "düşünmüyorum, düşünsem bile yokum" cevabını verebilir... Sonuçta herkes zamanı kaybederken hep bir şeyleri kazanır... Neyi mi? Harcadığımız dündür, bilinçli veya bilinçsiz kullandığımız bugün, sorunları ötelediğimiz veya mutluluk adına hayallerini kurduğumuz ise yarındır... Yarın görüşürüz :)))
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder