24 Ocak 2014 Cuma

BALIKÇILAR LOKALİ

Kız Kulesi...
Çevresi insan seli...
Hele hele öğrencileri, nargilesi ve minderleri...
Ancak benim bu kez adresim balıkçıların lokali...
Yıllardır özünden ve görüntüsünden bir şey kaybetmemiş mesken...
Gelip gideni fazla ancak demirleyeni az mekan...
Kahve görünümünde. Küçük bir baraka gibi... Sağı solu geniş ancak özensiz... Teknoloji ve günümüz şatafatından uzak kendi halinde... İyi ki de öyle...
Sol tarafında araba parkı gibi yarı kapalı bir bölme var...
Sağ tarafı ise Kız Kulesi manzaralı... 7-8 tane üçerli sandalyeden oluşan masası var...
Çok geniş değil. İç içe geçmiş gibi... Hem güneşiyle hem de ortamıyla sıcak...
Elimde Sait Faik Abasıyanık'ın Mahalle Kahvesi...
Gölgesi soğuk havanın güneşi de tatlı bir fırın sıcaklığında...
Duvar dibine geçiyorum... Elimde kitabım, simidim beyaz peynirim ve siparişini verdiğim büyük çayım...
Değmeyin keyfime...
Kitaba başlıyorum çevreden uzağım... Kız Kulesi tam karşımda... Ancak ben günlerdir birbirimize bakamadığımız güneşe (Güneşi beklerken :))) selam vermek istiyorum ve tam karşısına geçiyorum. Kuleyi sağ yanıma alıyorum...
Çevremdeki masaların çoğu boş. Arkamdaki masa dolu üç bayan var. Kendi hallerinde ve fazla sohbet yok... Kitaba dalmışım...
Bir büyük çay bitti... Sait Faik beni de kahvesine ve kendi dünyasına çekiyor... Sonrasında ikinci büyük de gitti.
Bir ara önümdeki masaya bir aile geldi... Baba, kız ve anne... Kız, baba için üvey evlat gibi bir duruş gösterir izlenimi veriyor... Ailenin diyalogları beni kitaptan uzaklaştırıp kendi masalarına çeker oldu...
Ben de yorulmuştum zaten... Mola zamanıydı...
Anne aileye hakim görüntüde... Sürekli konuşuyor bir şeyler anlatıyor...
Babanın sesini duymak çok güç... Hiç mi konuşmaz... Kendi halinde... Ancak asabi de değil... Fakat gizemli... Yaşı en az 50...
Kız ise günümüz gençliğinin ruh halini özetliyor... Her şeyden sıkılgan bir görüntü ve ses tonunda figür sergiliyor...
Ben ister istemez o masadayım... Kül tablası, çay bardağı ne derseniz deyin ama o masadayım...
Anneye telefon geliyor... İşte diyaloglar...
- Efendim baba... İyiyim sen nasılsın... Aaa çok güzel... Kendine menemen mi yaptın!.. (Evet baba tek başına yaşıyor ve kendisine yemek yapmış onun hazzını ve keyfini kızıyla paylaşmak istiyor... İki taraf da mutlu)
- Tatile girdi bir haftadır bizimle. Şimdi çay bahçesindeyiz... Karne almadı sadece ilk dönemi bitirdi...
Bahsedilen kız dedesiyle konuşmak için sabırsız... Anne babaya da telefonu vermek istiyor...
Anne babasına eşinin iş durumunu anlatıyor.
- Yok henüz iş bulamadı. Herkes gemici oluyor. Askeriyeden ayrılan gemiciliğe dalıyor. Şu anda boşta.
Torun telefonu alıyor konuşuyorlar...
- Ne olacağımı ben de bilmiyorum dede...
Kız özel üniversitede ve hangi bölümde belirsiz...
Sonrasında baba telefonu alıyor konuşması hiç duyulmuyor...
Konuşmalar bittikten sonra annenin eşine işle ilgili yaklaşımı şaşırtıcı;
- Senin 80'e kadar çalışman lazım biliyorsun dimi. Bıraktığın anda senin ruhun ölür...
Babadan yine ses seda yok. Süper bir dinleyici ve arada bir kızına gülücükler gönderiyor...
Kız ise yine kararsız...
- Bu havada Adalar'a gidilir mi!
Anne ve babadan yorum yok... Ardından
- Yağmur yağarsa da Adalar'a gidilir mi!
 Yine yorum yok...
Aile sonrasında kalkar baba çayların parasını öder ve aile sahilde yürüyüş yapan insanların arasına karışır... İYİ GÜNLER...






Hiç yorum yok: