Çıkıyorsunuz İstanbul'dan yola alıyorsunuz soluğu Safranbolu'da... Kol saatine değil, cami avlusundaki Güneş Saati'ne bakıyorsunuz vakit sayacına... Sıcaklık doğal klima havasındaki Cinci Han'da bitiyor, tek tip ve düzeni bozulmamış (İnsan eli Allah'tan değmemiş) yolları adımlıyor ayaklar. Kaymakamlar Evi'ni gezip o dönemin yaşantısını haremlik selamlığı görüyorsunuz. Dönme dolaptan (o zamandan başlamış dönen dolaplar :)) yemek kaplarını geçiriyorsunuz... Çay molasında orta halli bir ağabeye 'İnsan ömrü burada kaç yıl?' dediğinizde hanımların insan hayatındaki önemi gösteren cevabı alıyorsunuz: KARIYA BAĞLI... Yemeniciler (eski ayakkabı) Arastası ve İmren Lokumcularını gezdikten sonra Hızırlık Tepesi'nden Safranbolu'yu kuşbakışı izliyor ve hiçbir evin başka bir eve gölge etmediğini görüyorsunuz. Sonra Yörükler Köyü'nde tarihi çamaşırhaneye gidiyorsunuz. Koca bir taş. Hanımların boyuna göre değişen yükseklikte. Kirli su temiz suya hiç karışmıyor... O zamanki düşünce yapısını Fadime Teyze'den (şu anda yaşıyor mu bilmiyorum) dinliyorsunuz. Evinizi gezdiriyor size ve günümüz teknolojisinin doğal gaz sistemini ocak düzeyinde (amatör) hayranlıkla izliyorsunuz. İlk gece otantik haldeki Safranbolu evlerine özgü konakta kalıyor ve rahat bir uyku çekiyorsunuz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder