12 Eylül 2009 Cumartesi

AÇILIM

Bir açılımdır gidiyor... Sanki şu ana kadar açılmamış sayfalar, haklar, özgürlükler ve insan hakları isteniyor... Görüntüde istenen bu... Hak ve özgürlük ve insan hakları... Daha iyi bir yaşam... Buraya kadar güzel... İstenen şeyler de güzel... Ama neden sadece Kürtler için... Dil olayı deniyor. Saygı duyulması gerek... Ancak tüm bu isteklerin hepsi görüntüde kalıyor... Sorun dil veya sosyal haklar değil sorun birilerinin bu istekler adı altında ülkeyi bölme girişimi... Sadece doğuda mı açlık, sefalet var... Genel anlamda evet ama bunun nedenleri sosyal hakların olmaması değil. Bunun nedeni eğitimsizlik sonucu 10 dönüm tarlası olan bir çiftin 10 tane çocuk yapması. Bakabileceğin kadar yapacaksın ve çocuklarına daha iyi bir yaşam sunacaksın... Hangi sosyal faaliyette bulundun da bu engellenmek istedi... Özgürlükler yeni özgürlükleri de beraberinde getirir. Burada önemli olan bir ülkenin çıkarları ve bütünlüğü ise başlarım öyle özgürlüğe de demokrasiye de insan haklarına da... Neden hep siyasi platformda çıkar amacı güden yapılanmaları oluşturuyoruz. Neden bu zihniyetteki insanları temsilci olarak seçiyoruz. Bu da ayrı sorgulanması gereken bir durum... Yine konumuza gelirsek... Türklük sadece bir ırk değildir yaşama ve kültür biçimidir... Güçtür... Büyüklüktür... Diğerlerini aşağılama değil kendini ifade etme şeklidir... Ne idüğü belirsiz hak ve insan hakları adı altında aranan şey dağlarda Mehmetçiği öldürerek aranmaz. Kanla tehdit unsuru oluşturulmaz... Ve en önemlisi Türkiye Cumhuriyeti bir kaç tane çapulcu için masaya oturup pazarlık yapamaz. Bunun için de ülke halkından destek isteyemiz. Neyin açılımını neyin pazarlığını yapıyorsunuz... Savaşla birlikte omuz omuza kazanılan Kurtuluş Savaşı'nın ardından birkaç çapulcu ile aynı masaya nasıl oturuyorsunuz... Birileri istiyor diye şu ana kadar sorun olmayan hak ve özgürlükleri şimdi yeniymiş gibi nasıl "hatadan biz" dönüyoruz mantığı ile veriyorsunuz... Her gün şehit haberleri var... Vicdanlar sızlamıyor mu? Evet ilk etapta aranan haklar ile şehitleri aynı kefeye koymak aynı çatı altında yaşadığımız Kürtler'e haksızlık gibi görünebilir ama onların da çıkıp "Siz Mehmetçik'e silah atıyorsunuz. Bizim haklarımızı savunmak size düşmez" diyenini duymadım. Resimdeki çocuğun babasız büyütmeye kimsenin hakkı yok. O çocuğun hakkını kim verecek. Hesabı kim ödeyecek. Bir defa insanların samimi olması ve dürüst olması gerekir. Bölücü örgütü bölücü ve öldürücü görmeyen ondan sonra birilerinin haklarını savunan kişilerin elini sıkmak veya selam vermek bile kemikleri sızlatması gerekir. Şanlı tarihimize çok büyük saygısız olur... Buyrun ben de bir açılım yaptım... Yasal olmayan eylemler düzenleyen ve mitinglerde bebek katilinin propagandasını yapan insanların yargılanmadığı bir ortamda kendi açılımımdan dolayı yargılanırsam da şaşırmam... BUYRUN BU DA BENİM AÇILIM... HAK İSTEMEDİM AMA DÜŞÜNCEMİ İFADE ETTİM...  SUÇ MU ACABA?

25 Temmuz 2009 Cumartesi

OLYMPOS




Doğallığın bozulmadığı, çok ekonomlik ve özgürlükçü bir yer. Şimdilik bu kadar yeterli. Gidin, gezin görün, şaşırın ve tadını çıkarın bence... KAÇMAZ... HERKESE TAVSİYE...

27 Haziran 2009 Cumartesi

GÜZEL BİR HİKAYE

Japonya'da bir çocuk 10 yaşlarındayken bir trafik kazası geçirmiş ve sol kolunu kaybetmiş.
Oysa çocuğun büyük bir ideali varmış.
Büyüyünce iyi bir judo ustası olmak istiyormuş.
Sol kolunu kaybetmekle birlikte, bu hayali de yıkılan çocuğunun büyük bir depresyona girdiğini gören babası, Japonya'nın ünlü bir Judo ustasına gidip yapılacak bir şeyin olup olmadığını sormuş.
Hoca: -Getir çocuğu, bir bakalım, demiş.
Ertesi gün baba-oğul varmışlar hocanın yanına..
Hoca çocuğu süzmüş ve -Tamam demiş..
Yarın eşyalarını getir, çalışmalara başlıyoruz.
Ertesi gün çocuk geldiğinde hocası ona bir hareket göstermiş ve bu hareketi çalış demiş.
Çocuk bir hafta aynı hareketi çalışmış..
Sonra hocasının yanına gitmiş.
"Bu hareketi öğrendim başka hareket göstermeyecek misiniz?" diye sormuş.
Hocanın cevabı: Çalışmaya devam et olmuş...
2 ay,3 ay,6 ay derken çocuk okuldakı bir yılını doldurmuş..
Çocuk bu bir yıl boyunca hep o aynı hareketi tekrarlamış...
Hocanın yanına tekrar gitmiş:
-Hocam bir yıldır aynı hareketi yapıyorum bana başka hareket göstermeyecek misiniz?
-Sen aynı hareketi çalış oğlum. Zamanı gelince yeni harekete geçeriz..
2 yıl ,3 yıl, 5 yıl derken çocuk judodaki 10.yılını doldurmuş.
Bir gün hocası yanına gelip "Hazır ol!" demiş..
"Seni büyük turnuvaya yazdırdım. Yarın maça çıkacaksın!"..
Delikanlı şok olmuş.. Hem sol kolu yok hem de judo da bildiği tek hareket var. Ünlü judocuların katıldığı turnuvada hiçbir sansının olmayacağını düşünmüş; ama hocasına saygısından ses çıkarmamış...
Turnuvanin ilk günü delikanli ilk müsabakasına çıkmış. Rakibine bildiği tek hareketi yapmış ve kazanmış. Derken.. ikinci üçüncü maç.... çeyrek, yarı final ve final...
Finalde delikanlının karşısına ülkenin son on yılın yenilmeyen sampiyonu çıkmış. Tam bir üstat delikanlı dayanamayıp hocasının yanına kosmuş..
-Hocam hasbelkader buraya kadar geldik ama rakibime bir bakın hele.. Bende ise bir kol eksik ve bildiğim tek bir hareket var.. Bu kadar bana yeter.. Bari çikip da rezil olmayayım izin verin turnuvadan çekileyim..
-Olmaz demiş hocası. Kendine güven, çık dövüş. Yenilirsen de namusunla yenil.
Çaresiz çıkmıs müsabakaya. Maç baslamış. Delikanli yine bildigi o tek hareketi yapmış ve tak.! Yenmiş rakibini şampiyon olmuş. Kupayı aldıktan sonra hocasının yanına koşmuş:
-Hocam nasıl oldu bu iş? Benim bir kolum yok ve bildiğim tek bir hareket var. Nasıl oldu da ben kazandım.?
-Bak oğlum 10 yıldır o hareketi çalışıyordun. O kadar çok çalıştın ki, artık yeryüzünde o hareketi senden daha iyi yapan hiç kimse yok. Bu bir, ikincisi de o hareketin tek bir karşi hareketi vardır. Onun için de rakibinin senin sol kolundan tutması gerekir.!
Bunu anlatan dostumuz bir de şunu ekledi: İnsanlarin eksiklikleri bazen , ayni zamanda en güçlü taraflari olabilir: Ama yeter ki bu eksiklik kafalarında olmasın....
NOT: Nermin Hanım'a teşekkürler...

10 Nisan 2009 Cuma

BU NE TESADÜF


UNUTULMADIN

İçinden geleni söyle , kalırsa yazık olur

Hayata küsüverirsin , hüzünler seni bulur
Bişeyler yapabilirsem güzel gözlerin için
Başından geçeni anlat , masaldır benim için

***
Hele bi gel , uzaklar sana gelir
Sen hele bi gel , bütün dertler bitiverir
Hep seni bulur , uzun zor sıkıcı günler
Yazık olur , hadi gel kurtar bizi

MELODİ

Otobüs yolculuğu sırasında (şehir içi) bir cep telefonu çalar...
Liseli gencin cebinden çıkan melodi onun enerjisini veya günümüz doldur boşalt gençliğinin profilini sergiler. Genelde bu yabancı ve hareketli bir parçadır.
Otobüs yolculuğu sırasında bir cep telefonu daha çalar...
Yaşlı amcanın cebinden çıkan telefonun kendi hafızasında bulunan sıradan gibi görülecek bir melodidir. Anlamı ise; heyecanı bitmiş hayatla yüzleşmenin getirisi olarak bir çok şeyin boş olduğu anlamına gelebilir. Yaşamı rutine bağlamıştır. Bir dönem olumlu veya olumsuz tepki verdiği davranışların ne kadar boş olduğunun tepkisizliğidir...
Otobüs yolculuğu sırasında bir cep telefonu daha çalsın bakalım.
Yüzünde Anadolu ve ezilmişlik havası bulunan orta yaşlı amcanın telefonunun melodisi bunalım ve Türk toplumuna özgü İbrahim Tatlısesvari parçalardan biridir...
Otobüste hiç mi bayan yoktur?
Tabii ki vardır ama orta hal üzerindeki bayanların cebi her nedense sessizdedir veya çalmaz. Onların cebi olduğunun bile pek farkına varmazsınız...
Özet itibariyle bireye özgü fikir veya düşüncelere varmak ama bunu tamamen sonuca bağlamak yanlıştır belki ama o kişinin rengi, hayat felsefesi ve yaşamı hakkında ipucu verir sanırım...
Cebinizin melodisi ne?

24 Mart 2009 Salı

POZİTİF BAHÇIVAN!

Memleketimizde iyimserler kötümserlere kızınca "Hiç mi pozitif bir şey yok bu memlekette birader" diye çıkışırlar.
İşte size pozitif bir bahçıvan...
Seyahatten dönen ev sahibi telefon açmış, konuşuyorlar:
- Nasıl, her şey yolunda mı?
- Yolunda... Küreğin sapı kırıldı, şu anda onu tamir ediyordum.
- Neden kırıldı?
- Köpeğinize mezar kazarken zorlamışım, ondan kırıldı.
- Nee! Köpeğim mi öldü?
- Maalesef havuza düştü?
- Benim köpeğim çok iyi yüzerdi; havuzda nasıl ölür?
- Havuzun suyu boşalmıştı, atlayınca betona çakıldı.
- Havuzu yeni doldurtmuştuk, neden boşalttınız?
- İtfaiyeciler evdeki yangını söndürürken ilave suya ihtiyaç duydular.
- Neee evde yangın mı çıktı?
- Evet efendim. Annenizin vefatı dolayısıyla taziyeye gelenlerden biri yanık sigara bırakmış.
- Annem mi öldü? Yahu kadın daha iki hafta önce sapasağlamdı?
- Haklısınız da... Yatak odanızda karınızla en yakın arkadaşınızı aynı yatakta görünce kalbine inmiş.
- Yahu hiç pozitif bir haber yok mu adam sende?
- Var efendim... Geçen gün siz AIDS testi yaptırmıştınız ya... Sonucu geldi, pozitif...
NOT: Teşekkürler Deniz...

ARADIĞIM O


Öyle birini bulun ki;
Size içten bir şekilde güzel olduğunuzu söyleyen;
Suratına kapadığınızda sizi geri arayan;
Sizin uykuya dalmanızı seyretmek için yumayan;
Sizi alnınızdan öpen;
Size en zor anlarınızda bulutların üstüne çıkarmak isteyen;
Arkadaşlarının önünde elinizi tutan...
Öyle birini bekleyin ki;
Size durmadan size sahip olduğu için kendini şanslı saydığını veya ne kadar önemsediğini hatırlatan;
Arkadaşlarına dönüp 'aradığım o...' diyen...
Tenini besleyip gelistirmeye bakma, çünkü o sonunda topraga verilecek bir kurbandır. Sen gönlünü beslemeye bak! Yücelere gidecek, şereflenecek odur.

20 Şubat 2009 Cuma

YURDUM İNSANI

Urfalı'nın biri mezarında yatan babasını ziyaret ediyor:
Babo nasısan, eyimisen?
Gene Fatihayı gaptın, keyfin yerinde.
Oraları bilmem amma...
Buraları bura olmaktan çıhmış gayri.
Mezarıydan galksan, gafayı yersen.
Öldüğüye sevinirsen...
Sıra geceleri bitti artık.
Şindi Bitliste beş minare de yok.
Hasangalasında caketim de galmamış.
Hem Urfa dağlarında ceylanlar da gezmiy.
Herkes: Şak-şuka, şaka da - şuka söylüy...

**
Ne mırranın, ne de gayfenin dadı galdı,
Gayfenin neslisi çıkmış, südü de içinde.
Gaçak çay da hepden gaçak olmuş,
Sallama içiyler..
**
Ahhh.. Şu gavur icadı televizyon yokmu?
Tam üç tene eve aldım, gene de acans dinliyemiyem.
Gumasının yüzünden gocasından ayrılan böyük gız,
Yaseminin penceresinden bakmazsa göremiymiş.
Öbür oğlan Gurtlar Vadisi.
Hele o güççüğü yokmu ?
Sen görmedin.
Saçını hep Amerikan kesdiren,
Gözü , gulağı oynuy namıssızın.
Acun Firarda diy, başka bişey demiy
Turizm dersine eyi geliymiş.
Valla yalan, Mahsadı çıbıldak garılara baha...
Torunun Şehmuzla iftihar etmelisen,
Aletirik Mehendisi çıktı.
İş bulamadı, galdırım mehendisiyem diy.
Galdırım da yok ya, çamırlarda debeleniy, duruy...
**
Babo bi de telefon çıkmış, minnacık.
Şalvarın cebine on tene sığar şerefsizim.
Tele-fon amma teli,meli yok.
Eyi bişey de çok yalan söylüy.
Ben Siloyu tarlada görüyem,
Aradığın gişiye ulaşılmıy diy.
Ancaaa foturaf bilem çekiy vallaha...
Bu cümma rühuya hatim indirecektik;
Mevlüt Hoca nazlanıy, boğazı ağrıymış.
Yoh gendini üçaylara hazırlıymış...
Eve iki tene CD göndermiş,
Bunuyla gırk hatim iner demiş.
Eh.. Sen de bunuyla idare edersiy.
Dünya işleri bitmiy.
Şindi bana müsade;
Aşağı kepir tarlaya gidiyim.
Golf oynuyacağım da...

NOT: Berrin teşekkür ederim canım...

30 Ocak 2009 Cuma

MEÇKA ENGİN

Aklıma geldikçe hala güldüğüm bir ağabeyin anısını anlatayım... Normalde herkesin başına gelebilir belki ama bu kadar uzun sürmesi şaşırtıcı... Buyrun kahkahaya...
Meçka (Bulgarca'da ayı, Yunanca'da vatansever anlamına geliyormuş) Engin otobüsle giderken Bolu Dağı'nda verilen molada hemen tuvalete koşar. Çok sıkışmıştır. Hemen boş bir kabin bulup kendini oraya atar. Tam oturduğu sırada yan kabinden bir ses gelir...
-Merhaba...
Bir yandan sıkıntısını gidermeye çalışan Meçka Engin şaşkın bir şekilde "Merhaba" der.
-Nasılsın...
Şaşkınlık haliyle "Sağol iyiyim, sen nasılsın" der.

-Ne yapıyorsun...
Meçka Engin tuvalette ne yaptığını bildiğini düşünerek soruyu değişik cevaplar "Ben İstanbul'dan Ankara'ya gidiyorum. Sen nereye gidiyorsun?" yanıtını verir...
Meçka Engin cevap beklerken hiç ummadığı bir konuşma duyar:
- Hayatım telefonu kapatıyorum, yandaki tuvalette bir gerizekalı var. Sana sorduğum sorulara yanıt verip duruyor. Ben seni sonra ararım...

27 Ocak 2009 Salı

DERSLİK

Aranızda Müslüman olan var mı? Adamın biri elinde büyük bir bıçakla camiye dalar ve yüksek sesle cami cemaatine sorar:
“Aranızda müslüman olan var mı?”
Korkudan kimse bir şey diyemez. Bir müddet sonra yaşlı bir adam ayağa kalkar ve “Ben müslümanım” der. Bıçaklı adamla yaşlı adam camiden çıkarlar. Adam dışarıdaki inek sürüsünü gösterip:
“Amca, şunları kurban edicem, ben beceremem, yardım eder misin?” der. Yaşlı adam bayağı bir hayvanı kestikten sonra “Ben yoruldum, artık başka birini bul” der. Adam bu sefer kanlı bıçakla yine camiye girer ve cemaate yüksek sesle tekrar sorar:
“Aranızda başka müslüman var mı, varsa yanıma gelsin?”
Az önce giden yaşlı adamın doğradığını düşünen cemaat çok korkar ve herkes aynı anda imama bakar.
İmam: "Ula bağa ne bakıp duraysunuz uşaklar? İki rekat namaz kildurduk diye müslüman mı olduk? Yüce İsa hepimizi korusun”

NOT: Fıkrayı gönderen Burcu'ya teşekkür...