23 Temmuz 2015 Perşembe

ALDIM BUNU!

Geçtiğimiz günlerde gördüm abiyi! Hani sokaklarda yaşanan 'şarapçı' diye tabir edilen ama kimbilir ne derdi olan insanlarımız... Üstü başı yırtık ancak fiziği de psikolojisi de 'dinç' izlenimi veren bir haldeydi! Hatta biraz da düşünceli. Yani 'Acelem var. Şu işi halletmem lazım" gibi. Ancak ne ilginçtir ve gariptir ki abi (veya amca) doğallık felsefesine inanmışlığından olsa gerek altı yarı açıktı... Yani her şey değil ama bazı malzemeler görünür edadaydı...
Ve o abiyi yine gördüm uzun bir aradan sonra...
Ancak bu kez sokak mühendisliğinde değil, normale dönmüş bir insan havasında...
Üsküdar'da cadde üzerinde bir konfeksiyon mağazasının önünde...
Eline dışarıdaki tezgahtan bir eşofman altını almış bayana para verirken...
Bayan biraz şaşkın biraz da iş yapma düşüncesinden heyecanlı gibi koştura koştura içeri gitti. Amca da "Eee hadi ne bakıyorsun aldım işte bunu" der gibiydi...
Para tümdü ve 100'lüktü. Eşofman ise etiket fiyatını görmedim ama taş çatlasa 30 TL'dir...
Abinin altı yine "evlere şenlik!"
Ancak o da durumdan rahatsız veya sokak emekçileri maaşını almış olsa gerek buna son vermek adına kendini insanca yaşama bir anlık da olsa adamış durumdaydı...
Allah kimseyi çaresizlik anlamında sokaklara düşürmesin, üstünü başını açık bırakmasın...

25 Haziran 2014 Çarşamba

OKUMAK İSTEMEYEN ÇOCUK


Taksim'de bir börekçi...
Küçük bir yer...
4 masa var ve hemen önünde fırın...
Her şey ortada...
Ve içerisi hareketli...
Girişteki masaya oturdum ve hemen yanıma bir çocuk geldi...
Konuşmuyor da ama bakışları ve eylemleri ile "Ne istersin abi" mesajı veriyor...
Yaşı taş çatlasa 9...
Sade böreğin yanına çay istedim...
Çocuk koştura koştura bir üst kata çıktı...
Küçük ve çelimsiz... Ama dikkatli ve işinde titiz...
Sürekli bir şeyler yapma telaşı ve heyecanı içerisinde...
İşten kaçmıyor aksine iş çıksın da çalışayım edasında...
Neyse tam çaprazımda orta yaşlı bir amca. Hali vakti yerinde gibi...
Hemen önüme ise biraz daha yaşını ve başını almış bir amca geldi... Arkası bana dönük...
Çocuk çayımı getirdi merdiven başına geçip el pençe divan durumuna geçti...
Çaprazımdaki amca çocuğa sordu:
- Okula gidiyor musun?
- Yok... Okumayacağım...
Şaşkınlık ve baba nasihatleri...
- Oku oğlum oku...
Hemen önümdeki amca da muabbete dahil oldu:
- Bak okumazsan benim gibi hamal olursun...
İçeride aynı zamanda ağabeyi de çalışıyor ve bu durumdan rahatsız gibi görünüyor...
O nedenle de çocuk fazla ortalarda sohbet havasına girmeyip çalışma derdinde...
Yanıma geldiğinde ise benden tek soru:
- Adın ne senin canım...
- ŞERİF...
Yolun ve bahtın açık olsun Şerif... İnşallah bu kapitalist düzen ve sistemin erittiği, çürüttüğü ve ezdiği nesilden birisi olmaz kafayı kullanır farklı roller ve kimlikler edinirsin...

11 Haziran 2014 Çarşamba

ESARETİN BEDELİ ÖDENİR Mİ?

Hayatımız film... Kimimiz vizyonda, kimimiz illizyonda kimimiz ise sürrealist bir ortamda... Herkesin dünyası kendine... Ancak bu kadar ayrım ve parmak izinin bile milyonlarca olduğu bir dünyada o parmakların 1 numara olarak işaretlediği film ESARETİN BEDELİ... Yani THE SHAWSHANK REDEMPTİON...  Hemen hemen izlemeyenimiz yoktur... Hatta "Bir daha olsa yine izlerim" sesleri duyar gibiyiz...
Size içerik anlatmayacağız, filmi tekrar hatırlatmayacağız ancak tek kelimelik özet çıkarımlar sunacağız... Bir filme bu kadar aksiyon ve duygunun nasıl sığdırıldığına ve belki de bu filmi 1 numara yapan çıkarımları aktaracağız... İşte o sıralama:
- CİNAYET
- TECAVÜZ
- ZEKA
- SADAKAT
- ALIŞKANLIK
- DOSTLUK
- GÜÇ
- PARA
- AZİM
- İNANÇ
- HEYECAN
- ALDATMA
- GENÇLİK
- ÖZGÜRLÜK
- İYİ NİYET
- PLANLI ÇALIŞMA
- SABIR
Sadece bu kadar mı? Tabii ki hayır... Tekrar izleyin bu başlıklara emin olun en az 5 madde daha eklemeniz mümkün... Çünkü bu öyle bir yapıt ki, zamana meydan okuyan, şaşırtan ve uzun süre kalıcılığını koruyacak kadar iz bırakan müthiş bir ESER...
Film ve kitaplarda şöyle ortak bir özellik vardır... Zaman değişir, kitap ve film değişmez ancak izlediğinizde sizde bıraktığı etki ve mesaj farklılık gösterir. Hatta "Aaa ben bunu nasıl görmemişim" tarzı bir çıkarım da olur... Aslında bunun nedeni izleyenin değişmesi, gelişmesi ve farklı bakış açıları edinmesidir...
FİNAL SORUSU: ESARETİN BEDELİ ÖDENİR Mİ?

27 Mayıs 2014 Salı

AĞA ÜZGÜN-MÜŞ (!)

 


İşadamı Ali Ağaoğlu’na ait inşaat şantiyesinde yaşanan kazada bir işçi hayatını kaybetti kaza sonrası ayaklanan işçiler çalışmayı bırakarak protestoda bulundu. Kaza sonrası şirket 2 gün yas ilan edildiği açıklandı. Acaba gerçekten üzüntüden mi yoksa tansiyonu düşürmek için mi? YORUM SİZİN...

DOĞALI GİTSİN YAPAYINI YAPARLAR NASIL OLSA (!)



EGE Bölgesi’nin en büyük gölü olan Bafa’daki kirlilik üst düzeye ulaşırken göldeki yeşil peltemsi görüntüden sonra da şimdi de köpürme başladı. Ekosistemi Koruma ve Doğa Sevenler Derneği (EKODOSD), acil önlem çağrısı yapıp canlı yaşamının bitmeye başladığı gölün aksi takdirde su formundan önce bataklık, ardından da kara formuna dönüşeceği uyarısında bulundu. (HÜRRİYET)
MİNİ YORUM: Hiç önemli değil. Nasıl olsa doğallık değil yapaylık önemli... Maketini veya yapay olanını bir alış-veriş merkezinin içine yaparlar... Sonra törenle açılışına katılırlar...

25 Mayıs 2014 Pazar

MARTI KAVGASI


Bebişim (eşim) ve ben Tünel'den Karaköy'e geçtik...
Amacımız çok acız ve ikimiz de balık ekmek yemek istiyoruz...
Bizim özel ve güzel mekanımıza gidiyoruz...
Karaköy'de, Kadıköy istekelesinin tam yanındaki açık alan...
Öyle lüks falan bir ortam yok... Zaten lüks ikimizi de bozar...
Köy kahvesi havasında masa ve sandalyeler...
Üzerinde ise sofra diye tabir edebileceğimiz örtüler...
Hemen kenarında set ve deniz...
Yan tarafta demir atmış yalnızlığa bir taka mı dersiniz balıkçı teknesi mi?
İnsan yok ama müziği var...
Ve hemen setin üstünde hiç olmadığı kadar martı...
Biraz kalabalık da var...
Balığını yiyen martıları da nasiplendiriyor...
Setin üstünde kalan mücadelesine devam ediyor...
Martılar arasındaki güç savaşına canlı tanığız...
Tüylerinde inanılmaz bir beyazlık...
Baktıkça bakası geliyor insanın...
Ancak güçlü olanları set üzerindeki 2-3 metrelik alana hakim olmak istiyor...
Oturanlar balık atıyor ama martı hem atılanı yiyor hem de hakimiyetini ilan ediyor...
Yaklaşana saldırıyor... Amaç balığı yemek değil, gücünü göstermek...
Yaşlılar savaşmaktan elini eteğini çekmiş görünüyor...
Haa meydan okuyana karşı yeni meydan okuyanlar çıkıyor ve sürekli bir sirkülasyon var...
Güçlüler geliyor ve sürekli değişiyor...
Bir taraftan da kediler de kendilerine biçilen rolü seçiyor döküntüleri yiyor...
Ve bazı martıların çıkardığı sesler inanılmaz...
Yalvarır gibi, meydan okur hali ve 'en büyük benim' haykırması...
Yolunuz düşerse iskelenin hemen yanından Unkapanı köprüsüne doğru yürür gibi ilerleyin ve bu özel ve güzel mekanda balığınızı yemenizi tavsiye ederiz...
O kadar pahalı da değil...
İki balık ekmek salata ve bir içecek 20 TL civarı.
AFİYET OLSUN...

22 Mayıs 2014 Perşembe

1 TL YARDIM

Soma olayları kötü günümüzde birlik içerisinde olabileceğimizi gösterdi... 
Siyaset yok ayrım yok ve sadece insanlık var.
Ve bir gerçeği daha gördük...
İşverenler (işadamı) zor durumda... 
O nedenle insani yaşam sınırının çok altında rakamlar ödüyorlar.
O işverenleri de anlamak lazım (!), sempati olmasa bile empati kurmak gerek (!)...
O kadar işçi çalıştır, sigortasını yatır, her türlü derdine koş... Boğaza nazır gökkafesinden puronu yakıp 'aylıklarını nasıl ödeyeceğim?' diye düşün...
Gerçekten kolay değil... Onların da geniş gibi görünüyor ama dar bir yaşam alanları var... Çünkü büyük metropollerde yaşıyorlar ve malum trafik sorunu var...
Gerçi 1990'lı yıllarda mevcut siyasetin 'yürü ya dostum' dediği bir işverenimiz evinden yol durumuna bakar, trafiğe göre helikopterle işe gelip giderdi... İş yerinin çatısına inerdi ancak şimdi kendi ülkesine gelemiyor... Gerçekten zor... Allah yardım etsin... Bunu samimi şekilde söylüyorum... (Öyle ya da böyle ekmeğini yedik)
Konuyu dağıtmadan tekrar olaya dönelim?
Ülkemizde yol ihalelerine girip zenginler sıralamasında ilk 500'lere girenlerin bile "Ya bu ihalelere giriyoruz ama zarar ediyoruz. Vallahi kurtarmıyor" dediğini okuduk.
Madenciler Türkiye'deki acı işçi gerçeğinin görünen yüzü ama bir de görünmeyen yüzü var... O şehitlerimiz karanlıktan, asgari ücretle sömürülen insanların durumlarına da ışık tuttu aslında... Yüzleşmemizi sorgulamamızı ve kendimize gelmemiz adına fırsat yarattı...
Herkesin kazandığı kendine HELAL HOŞ OLSUN ama biz de diyoruz ki;
(İşçinin emekçinin hakkını veren işadamlarına saygımız sonsuz... Allah daha çok versin)
Nasıl olsa bazı işverenler zor durumda ki düşük ücretler vermek zorunda kalıyorlar...
Taraftar yine en vefalısı, en cana yakını ve sahipleneni... Tamam küfür ediyor kendi arasında kavga yapıyor ama hakkını verelim zor günde de ilk yanında onlar oluyor... Çünkü o da gariban, o da oralardan gelmiş veya içinde... Düşenin halinden düşen anlıyor...
Tüm bunlara bakarak, kulüpler yeni sezonda maç biletlerinin ücretlerine +1 TL eklese...
Ve bu çok düşük ücretle işçi çalıştırmak zorunda kalan zor durumdaki bazı işverenlere verilse KÖTÜ MÜ OLUR!.. Fon yaratılsın, işveren isterse maaş gününe kadar veya hafta sonuna denk gelen günlerde pazartesiye kadar o parayı kullansın...
Hem işçilerimize yardım için ölümler beklenmez hem de işverenlerin yükü biraz hafifler...
HAYDİ EMEKÇİLER... ELLER , DELİK CEPLERE... ÇIKAR ÇIKAR 1 TL DE OLSA ÇIKAR... İYİ BAKIN...
NOT: Ne ilginçtir ki 1 TL MADENİ para...

19 Mart 2014 Çarşamba

'DİN'LEME!


Türkiye gündemi
DİNLEME...
Nereden geliyor
DİN'lemeden...
Bakıyorsunuz bugüne kadar kutsal ve kişiye özel olan DİN'i değerleri kullananlar, "Allah Allah" diyerek dünyalıklarını yapanlar DİNLENMİŞ...
Ve bu sadece DİNLEME ile kalsa iye bir de İZLENMİŞ...
Arkadaş sizde hiç mi vicdan yok!..
Bırakın götürsünler...
Bırakın değerleri yok etsinler...
Bırakın özel ve kutlal değerlerle makara geçsinler...
Bırakın rahatça at koşturup yandaş candaş edinsinler...
Bırakın meydanları doldurup övünsünler...
Bırakın oraya buraya servis kaldırıp paralı asker edinsinler...
Bırakın TL bazlı değil Euro ve Dolar kuruyla takılsınlar...
Bırakın yasama, yürütme, yargı ve 4. kuvvet medyayı istediği gibi yönetsinler...
Bırakın gözünüzün içine baka baka utanmadan yalan söylesinler...
Bırakın 'eğemenliklerini' bağışlayan bağışlasın...
RIZA gösterin biraz SARRAF değil belki ama SAF olun...
Ancak işinizin istediğiniz gibi görülmesini istiyorsanız 'BAHŞİŞİ PEŞİN' verin...
Ve lütfen az çok paranız varsa Ayakkabı Kutusundan uzak tutun. Çünkü orası deşifre oldu...
HAYIRLI İŞLER...
NOT: Yanlış anlamayın ama fotoğraftaki terazi altın kaplama ha!

18 Mart 2014 Salı

SPOR SİYASETİ




30 Mart seçimleri öncesi, Gençlik ve Spor Bakanlığı'nın internet sitesinde bakanın tamamiyle siyasi içerikli konuşmasına yer verilmesi "GENÇLİK VE SİYASET BAKANLIĞI" yorumlarına neden oldu... İşte nedeni;
Gençlik ve Spor Bakanlığı... internet adresi www.gsb.gov.tr... 
Mevzuatının amaç bölümünde de belirtildiği gibi hedef kitle GENÇLİK... Alt açılımının ana maddesi de SPOR...
18 Mart gecesi internet sitesini ziyarette ilginç ve biraz da dikkat çekici bir durum vardı...
Sitede 7 ana manşet bulunuyor.
Bunlardan ilki her Türk insanının duyarlılık göstermesi gereken 18 Mart Çanakkale Zaferi ve Şehitlerimizle ilgiliydi. Duyarlılık konusunda tebriği hak ediyor.
17 Mart tarihli "İzmirli Gençlerin Tiyatro Gösterisi ile Milli Şarimizi Anması" da güzel bir olay... Ancak diğer haberler şaşırtıcıydı...
Ne mi bunlar? Kısaca anlatalım...
- Samsun Lojistik Köy Projesi'nin tanıtım toplantısı ve gençlere büyük iş düştüğünün vurgusu... 14 Mart tarihli
- Bakan 19 Mayıs Barajı'nın temelini attı. 14 Mart tarihli (HAYIRLI OLSUN)
- Tekirdağ Kapaklı Samsunlular Derneği'ni ziyaret. 15 Mart tarihli
- İstanbul Sancaktepe'de Mustafa Öncel Kültür ve Spor Kompleksi'nin açılışı. Bakan gençlere yeni tesisi iyi kullanmaları tavsiyesinde bulunuyor.  15 Mart tarihli. (BU DA HAYIRLI OLSUN)
- Lüleburgaz Karadenizliler Kültür ve Yardımlaşma Derneği'ni ziyaret. Hizmet vurgusu ve sandıkta gerekli cevabın verileceğine işaret. 16 Mart tarihli
Burada öne çıkanlar ve özellikle sorgulanan haber 15 Mart tarihli Kapaklı Samsunlular Derneği'ni ziyaretindeki siyasi içerikli ve tamamiyle 30 Mart seçimlerine yönelik konuşmasının bakanlık sitesinde yer alması... SPOR kelimesinin sadece Spor Bakanı cümlesinde yer alıyor... Tamam belki de Türkiye'de siyaset en önemli SPOR. Çünkü oradan oraya koşturuyorsun, bin takla atıyorsun, uçuyorsun, gol atıyorsun, yiyorsun... İşin esprisi bir tarafa ondan sonra bizim olimpiyatlarda, şampiyonalarda (zaten en önemlilerinde yokuz) başarısızlığımız sorgulanıyor...
SÖZE GEREK VAR MI!

BUGÜNÜ UNUTMA UNUTTURMA


11 Mart 2014 Salı

FAKİR VE GURURLU


Bu Türk sinemasının klişe ama sağlam figürlerindendir.
Aslında bizim kendi gerçeğimizdir...
Özellikle yeni nesil için değil ama eski nesil için daha çok kullanılan bir ifade biçimidir...
Onlar gerçekten fakir doğmuş ama gururla büyümüş, büyütülmüş çoluk çocuklardır... Ve onlar sonrasında alın teriyle kazandıkları paralarla zengin (!) değil ama insanca yaşamı sağlamış kişilerdir...
Son dönemlerde de varoş diye tabir edilen bölgelerde bu nesillerin uzantıları devamları vardır...
O evlerde kapıcı yoktur...
Ekmek (somun) kapının koluna asılmaz...
Gazetesi zaten yoktur...
Baba kahvede masanın üstünde bir gazete görürse okur...
İşte böyle bir hayatın uzantısı...
Ekmek almaya gidiyordu...
Başına biber gazı kapsülü isabet etti...
Yaralanmalara da saldırılara da alışmış, alıştırılmıştık...
1-2-3-4-5 yetmez 6-7-8 olsun demiyorduk ama oldu...
Çünkü önemli olan insan hayatı değil otorite ve duruştu.. Yemişim böyle duruşu (!)
Evet 8 oldu...
Demokratik hak arayışı, sidik yarışı, 'güç bende' anlayışı...
Sonuç ortada...
O çocuğun, kardeşimizin tapelerini göremedik...
Babası ile konuşmasını dinleyemedik...
Keşke onun da 'ALO BABACIĞIM' diyen sesi olsaydı...
Daha sonrasındaki konuşmaları önemli değil sadece 'alo babacağım...' yeterliydi...
Oğluna veya yakınına en küçük bir müdahale olduğunda veya laf uzatıldığında okyanusu ateşe vermek isteyenler nerede...
Onun da babası var... Onun da annesi var... Ama onların gücü, sesi ve ekonomisi sadece günü kurtarıyor... Aslında onurları ve gururları 'ben güçlüyüm, ben şuyum ben buyum' diyen sesli kitlenin hepsini sessiz duruşlarıyla satın alıyor, acıtıyor ve yaralıyor... Daha doğrusu insan olduğunu düşünenler için böyle...
Haa unutmadan...
Savunma duyar gibiyim
- Tüm bunları dış güçler yaptı...
Hadi oradan canım...
O biber gazlarını onlar mı sıktı, sıktırdı...
Utanmadan hala bugün bile orada burada biber gazı sıkılıyor...
DİRİYE SAYGI GÖSTERMEDİNİZ BARİ ÖLÜYE BİRAZ SAYGI...
YETER...
  

9 Mart 2014 Pazar

GÜNÜMÜZÜ ANLATIYOR SANKİ...


SÖZÜN BİTTİĞİ YER

“Kadın, adın nedir?”
-Bilmiyorum...
“Yaşın kaç? Nerelisin?”
-Bilmiyorum...
“Niçin o tüneli kazıyordun?”
-Bilmiyorum...
“Ne zamandır gizleniyorsun?”
-Bilmiyorum...
“Niçin ısırdın parmağımı?”
-Bilmiyorum...
“Bizden sana zarar gelmeyeceğini bilmiyor musun?”
-Bilmiyorum...
“Kimin tarafındansın?”
-Bilmiyorum...
“Bu bir savaş, seçimini yapmalısın?”
-Bilmiyorum...
“Köyün hâlâ yerinde duruyor mu?”
-Bilmiyorum...
“Şunlar senin çocukların mı?”
-EVET
(Bir kadın bir tek "anne" olduğunu unutmaz..!)
Wislawa SZYMBORSKA ... VİETNAM

8 Mart 2014 Cumartesi

GÜNÜNÜZ KUTLU OLSUN... ÇOK BÜYÜKSÜNÜZ...


KADINLAR GÜNÜ HİKAYESİ:
8 Mart 1857 tarihinde ABD'nin New York kentinde 40.000 dokuma işçisi daha iyi çalışma koşulları istemiyle bir tekstil fabrikasında greve başladı. Ancak polisin işçilere saldırması ve işçilerin fabrikaya kilitlenmesi, arkasından da çıkan yangında işçilerin fabrika önünde kurulan barikatlardan kaçamaması sonucunda 129 kadın işçi can verdi. İşçilerin cenaze törenine 10.000'i aşkın kişi katıldı.
26 - 27 Ağustos 1910 tarihinde Danimarka'nın Kopenhag kentinde 2. Enternasyonale bağlı kadınlar toplantısında (Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansı) Almanya Sosyal Demokrat Partisi önderlerinden Clara Zetkin, 8 Mart 1857 tarihindeki tekstil fabrikası yangınında ölen kadın işçiler anısına 8 Mart'ın "Internationaler Frauentag" (International Women's Day - Dünya Kadınlar Günü) olarak anılması önerisini getirdi ve öneri oybirliğiyle kabul edildi.
TÜRKİYE: 8 Mart Dünya Kadınlar Günü ilk kez 1921 yılında "Emekçi Kadınlar Günü" olarak kutlanmaya başlandı. 1975 yılında ve onu izleyen yıllarda daha yaygın, ve yığınsal olarak kutlandı, kapalı mekanlardan sokaklara taşındı. "Birleşmiş Milletler Kadınlar On Yılı" programından Türkiye'nin de etkilenmesiyle, 1975 yılında "Türkiye 1975 Kadın Yılı" kongresi yapıldı. 12 Eylül 1980 Askeri Darbesi'nden sonra dört yıl süreyle herhangi bir kutlama yapılmadı. 1984'ten itibaren her yıl çeşitli kadın örgütleri tarafından "Dünya Kadınlar Günü" kutlanmaya devam ediliyor.
YAZISAL ANLAMDA VE TARİHİ SÜREÇ OLARAK BÖYLE...
Ya gerçekler... İşte o biraz farklı... Daha yeni yeni analarımızın, kardeşlerimizin eşimizin gününü kutlar hale geldik. Bunda da sosyal medyanın etkisi büyük... 
İYİ Kİ VARSINIZ... SİZLERİN HAKKI ÖDENMEZ... 

3 Mart 2014 Pazartesi

REKLAM YAZARLIĞI


Konya'da bir araç sahibinin ilanı
Aracım 1977 model olup 1300 motor hacmine sahip bir yer uçağıdır (Benim gözümde). 
Model yılının 83 yazdığına bakmayın 83'ten aşağısını bilgisayar kabul etmedi. Onun için öyle yazmak zorunda kaldık.
ABS, KlİMA, AIRBAG, AÇILIR TAVAN, ALAŞIM JANT, NAVİGASYYON, YOL BİLGİSAYARI gibi özellikleri yoktur. Fakat, direksiyonu, sigara küllüğü, yaylı koltukları ve çakmaklığı vardır. Açılıp kapanabilen camları ve kapı kolları çalışır durumdadır.
Komple orıjınal olan aracımda aranırsa birkaç yerde lokal boya çıkabilir. Hatta iyicene didik didik edilirse komple boyalı olduğu ortaya çıkabilir. Yüzeysel boyaların yanısıra bir kaç küflü bölgeye de rastlanılmıştır.
Aracın rengi aslen eflatundur. Fabrika çıkışı ise koyu yeşil ile cırtlak mor arası bir şeydir. Bu boyalar zaten o dönemki renoların orijinal boyalarıydı. Bizim elimize geçtiğinde beyazdı. Biz de daha sonra kanunlara uygun olsun diye ruhsattaki yazan renk olan eflatuna boyattık. Fakat renk seçeneğinde aradım bulamadım. Ona yakın bir renk olan Mor seçeneğinin işaretlemek zorunda kaldık.
Çorum kaloriferini 1 yıl önce başka bir araca taktırdığımızdan dolayı şu anda kaloriferi yoktur. Fakat kışın yedek bir aküye bağlı olarak bir elektrikli battaniye iş görebilir. Veya 2.5 litrelik bir kola şişesine sıcak su doldurarak belinize koyabilirsiniz. İmkanlar olmayınca parlak fikirler artıyor haliyle.
Tüm bakımları yetkili serviste yapılmamış olup el yordamıyla eş-dost yardımıyla yapılmıştır. Aracın farları vardır. Fakat uzun ve kısa far diye bir şey olmadığı için geceleyin onunla uğraşmadan direk yola yoğunlaşabiliyorsunuz. Ayrıca farları kapalı konumdayken frene basarsanız fren lambalarının yanında farları da çalışmaktadır. Değişik bir özellik. Diğer arabalarda bulamazsınız.
Arabayı hiç kilitlemiyorum. Kimse de içine girmedi şimdiye kadar.Çünkü kilitlesem bile bir çaykaşığıyla açılıyor zaten. Bilenler bilir. Anahtar derdi yok. Kaput ve bağaj anahtarsız açılabiliyor. Bu özellik modelli arabaların çoğunda bile yok.
Ayrıca şöför mahalinin yanındaki kısımda ayak koyma yerinde yaklaşık 30 cm çapında bir delik vardır. Bu deliği örtmek için bir mukavva ve çuval kullandım. Yazın deliği açarak doğal klima olarak kullanmaktayım. Yakıtı da etkilemediği için gayet ekonomik.
Egzozu delindi. Baktım güzel ses çıkarıyor. Hiç ellemedim. Çalışınca havalı bir araba gibi ses çıkarıyor. Başkaları egzozdan ses çıkarmak için bir çok paralar harcıyor. Düdük falan taktırıyorlar. Ben bedavadan yapıyorum bunu.
Aracımdan gayet memnunum. Muhayyer bir araçtır. (O da ne demekse bir türlü çözemedim. Osmanlıca özlüğe bile baktım ama işin içinden çıkamadım.) Model yükselteceğimden dolayı satıyorum. Yoksa daha binerdim. 1979 model bir Renault 12 alacağım. bu modeller arası renaultlarla takas yapabilirim."

28 Şubat 2014 Cuma

MENEKŞE


Edirne'de 4 yaşındayken geçirdiği havale sonrası beyin tümörü olduğu anlaşılan ortaokul birinci sınıf öğrencisi Menekşe Bür'ün ailesi, maddi imkânsızlıktan 2008 yılında Aile ve Sosyal Politikalar İl Müdürlüğü’ne başvurarak evde bakım ücreti ödeneğinden yararlanmak istedi. Başvuruyu değerlendiren kurum Menekşe için evde bakım ücreti ödenmesine karar verdi. Üç yıl süreyle Bür ailesine toplam 16 bin lira ödendi.

‘FAİZİYLE ÖDEYİN’

Ancak ödenek, 2011 yılında, vücut fonksiyonlarını yüzde 42 oranında kullanabilen küçük kıza yardımın sürmesi için yüzde 50'nin üzerinde engelli olması gerekçe gösterilerek kesildi. Kurum, geçmiş yıllarda ödenen toplam 16 bin lirayı da, faiziyle 22 bin lira olarak geri istedi. Evin geçimini hamallıkla sağlayan 3 çocuk babası Kadir Bür (40), parayı kuruma ödeyemediği için icraya verildiğini söyleyerek, “Kızımın tedavisini devam ettirmekte zorlanıyorum. Ayda bir tedavi için İstanbul'a götürüyorum. Ben kimseden zorla para almadım” dedi.

KAYNAK: HÜRRİYET

KISA YORUM: Ayıptır, günahtır... Bu ülkede milletin halkın parasının birilerine peşkeş çekildiği, parsel parsel dağıtıldığı ve geyiğinin artık ortalara düştüğü ortamda utanılası bu haber onlara KAPAK olsun... BU KIZIN BİRİLERİ GİBİ "- ALO BABACAĞIM... BABACIĞIM" DİYECEK TELEFONU BİLE YOKTUR BE... 

SICAK GELİŞME!..


PARANIN YÜZÜ SICAK DERLER AMA...


BU DA AYRI BİR ALEM!