16 Kasım 2013 Cumartesi

TOTO DAYI

Muhabirliğim dönemi... Bir hastanede (devlet hastanesi) yaralı bekliyoruz... İşimiz bu... Küçük de olsa sürekli oturduğumuz kulübe tarzı bir mekanımız mevcut. Hastane bahçesinin müdavimi ve ikametgarı orada olan bir dayımız var. Lakabı TOTO... Kimseye bir zararı yok. Onun ana tüketim maddesi (kimine göre milli kimine göre çakma içeceğimiz) RAKI... Başka hiçbir şey istemez. Yeter ki rakısı olsun... Yanımıza uğrar kendince masasını (yere gazete serer rakısını koyar bardağını çıkarır) kurar bir duble rakısını keyif içerisinde çeker...
Özeline pek girmez, ser de vermez sır da... Ama yanımızda oyalanır.
İşte onlardan birinde yaz havası dışarıda banklarda otururken bir hasta yakını da orada. Hasta yakını işitme engelli iri yarı 25'lerinde bir genç.
TOTO dayı da ayakta sağa sola sallanmakta.
O sırada da bir şeyler konuşmakta.
Bir anda işitme engelli arkadaş (kendisine küfür ettiğini düşündüğü) TOTO dayıya kafa attı.
TOTO dayı yerde nakavt durumunda...
Bir anda alnının ortası kıpkırmızı...
Hepimiz şaşkın.
Ne olduğunu anlamıyoruz. Yerde yatmakta olan TOTO dayıdan bir kaç cümle dökülüyor:
- İYİ GÜZEL VURDUN AMA DAHA MAÇ BİTMEDİ. BUNUN RÖVANŞI VAR.
Şok üstüne şok yaşıyoruz. Gülsek mi üzülsek mi ne yapacağımızı bilemez bir haldeyiz. Kaldırmaya çalışıyoruz. Düşünün sağlam bir kafa yiyen TOTO dayı o halde bile çok ama çok ince espri yapıyor. Sanat icra ediyor...
Sanat demişken; TOTO dayının bir zamanlar Resim öğretmeni olduğunu duyuyoruz.
Karısını çok sevdiğini ancak çok yakın dostuyla eşini uygunsuz bir durumda yakalaması sonucu bu durumlara düştüğü en yakın dostuğunun artık RAKI olduğunu öğreniyoruz.
TOTO dayı ile ilginç bir hikayem de şöyledir:
Bir gün kendime ayakkabı aldım. Daha yeni ilk defa giymişim. TOTO dayının yaklaşımı:
- O güzelmiş. Kaç numara... Çıkar da bir bakayım.
(O an çıkaramadım ama sonra başka bir ayakkabı ile bu merakını giderdik)

Hiç yorum yok: