3 Aralık 2013 Salı

BİR OĞUZ DESTANI (MÜTHİŞ)

Hayata elleri yerine dişleriyle tutunan Oğuz Mucurluoğlu şimdi dördüncü üniversitesine kayıt yaptırdı, üçüncü kitabını yazmaya başladı. Mucurluoğlu ayrıca engellilerin sesi olmak için siyaset eğitimi alıyor.
1972'de dünyaya gözlerini açtığı Ankara'da, daha 40'ı çıkmadan 'sarılık' teşhisi ile götürüldüğü doktorun, 'Her çocuk sarılık geçirir' diyerek ötelediği Oğuz Mucurluoğlu, o gün tekerlekli sandalyeye mahkum oldu.
Oğuz'un el ve ayaklarını kullanamadan hayatını devam ettireceğini öğrenen baba Mucurluoğlu, 'Alın bunu, kesip biçin inceleyin, onu tıbba hizmet için size bırakıyorum' diyerek doktorlardan iğneyle öldürmelerini istedi. Ancak babasından gördüğü zulme annesinin şefkati yetişti.
Kocasından boşanan anne (HELAL OLSUN) Meral İpek, Ankara'nın karına, kışına, ayazına ve en önemlisi engellerle dolu sokaklarına inat sırtında taşıdığı Oğuz'un ilk, orta ve lise eğitimini almasını sağladı.
Cani babanın, 'Tıbba feda ediyorum' dediği Oğuz Mucurluoğlu bugün, 40 yıldır kullanamadığı el ve ayaklarının yerine geçen dişleriyle, üç üniversite bitirdi ve bununla da yetinmeyerek iki kitap yazdı.
Hayata küsmek yerine mücadele etmeyi seçen Oğuz, şu günlerde üçüncü kitabını yazmaya hazırlanıyor. Dördüncü üniversitesine kayıt yaptıran, bir taraftan İngilizce kursuna giden ve kendisi gibi engelli kimselerin sesi olabilmek için siyasete adım atan Oğuz Mucurluoğlu ile sağlam insanları bile kıskandırabilecek hayatını, 'Bir Başka Pencere'den konuştuk.
* En çok merak edilen konu, bütün işlerini ağzınla yani dişlerinle yapıyor olman. Peki zor olmuyor mu?
Spastik engelli olduğum için sağlıklı insanlar gibi tırnaklarımla gelemediğim yere dişlerimle gelmek zorundaydım. Bir tarafınız eksiliyorsa bu açığı diğer organlarınızla kapatabiliyorsunuz. Yani ellerimi kullanamasam da bir şeyleri bağımsız olarak yapabilmem gerekiyordu. Bu da ağzım ve dişlerim oldu. İlkokulda dişlerimin arasına sıkıştırdığım kalemle yazmaya başladım. Önceleri kalem ağzımdan düşer, ağzım yara içinde kalırdı. Şimdi ise sağlıklı bir insanın eliyle yazdığı hız ve okunaklıkta yazabiliyorum. Hatta dişlerimle yaptığım tek iş yazı yazmak değil. Çantamı düzenler odamı toplarım. Cep telefonu, bilgisayar kullanırım. Tavla bile oynarım. Benim ağzım elim, dizlerim ayaklarım oldu.
* Eğitim hayatın nasıl geçti. Engelli olman nedeniyle duygusal anlamda sorun yaşadın mı?
İlk, orta ve lise eğitimim pek de rahat geçmedi. Okula alınmama olayları yaşadım. Eğitimime bu yüzden 9 yaşında başlayabildim. Okula alınmama, yoldaki problemler gibi zorlukları annem benden hep bir adım önde giderek, ortadan kaldırıyordu. Bende sağlıklı öğrenciler gibi okuldan kaçtım, kopya çektim. Hatta bir keresinde disiplin cezasının eşiğinin döndüm. Yani herkes gibi öğrenciydim. Tek farkımız arkadaşlarımın el ve ayaklarıyla yaptığı şeyleri ben ağzımla yapmak zorundaydım. Duygusal anlamda çok etkili olacak sorunlar yaşamadım. Bu konuda annem her zaman destekçim oldu.
* İki kitap yazıp, üç üniversite bitirdin. Yazar olmak çocukluk hayalin miydi ve bu konuda hedefin ne?
Aslında mektup dahi yazmayan bir adamdım. 1994'te benim gibi özürlülerin yer aldığı bir kampa katıldım. Kamp bittiğinde düşüncelerimizi kağıda dökmememizi istediler. Ben de 'iyi ki özürlüyüm' konulu bir yazı kaleme almıştım. Çünkü o ortamda bir insanın bulunabilmesi için özürlü olması gerekiyordu. Yazım çok beğenildi ve ben de bu bakış açımla ilk öykümü yazdım, sonra devamı geldi.
'Dinle kardeşim' ve 'Sevgililer gününde hiç randevum olmadı' adlı kitaplarımın ardından şimdi yeni bir çalışma içine girdim. Demir parmaklıklar ardındaki hapishane hayatından alıntı yaparak, bir engellinin kendi evini hapishaneye hatta zindana çevirmesini kaleme alacağım. Hedefim çok iyi bir yazar olabilmek.

SARI ÇİZGİYİ HOR KULLANMAK SAĞLAM GÖZE ÇOMAK SOKMAK
* Biraz Ankara'dan konuşacak olursak. Tekerlekli sandalyeye mahkum biri olarak, Başkent'te yaşamanın getirdiği zorluklar neler? Engellilere yönelik çok sayıda çalışma yapılıyor, sence yeterli mi?
Devlet bize, 'Özürlüler tiyatrolardan ücretsiz faydalanabilir' diyor ancak öyle bir bina yapılmış ki insanlar, yöneticiler değil bina kendisi, 'Sen izleyemezsin, sana izin vermiyorum, gelme' diyor. Görme engelliler için çekilen sarı şeritleri görüyorum perişan durumda. Aslında sağlıklı vatandaşlar sahiplenmeli o çizgileri. Çünkü o çizgileri hor kullanmak, sağlıklı birinin gözüne çomak sokmakla aynı anlamı ifade ediyor.
Çalışmalar maalesef yeterli değil. Öyle şeyler olmalı ki, ben bir insanı manevi olarak etkileyipte bana yardımcı olmasını istememeliyim. Yani ajitasyon yaratmamalıyım. Bu nedenle devletin bizler için daha somut adımlar atması gerekir. Bir kaldırımdan inerken insanın gözüne bakıp beklemek, ya da 'Beni indirir misin' demek hoş değil.
* Yenimahalle Belediyesi Engelliler Gençlik ve Spor Kulübü (AYBESK) Başkanı Şenol Balaban engellileri sokağa çıkarmakta güçlük çektiklerinden yakınıyor. Bu neden kaynaklanıyor?
Çok sayıda aile, çekilen sıkıntı ve zahmet nedeniyle bıkmış durumda. Televizyona baksın, evde gözümüzün önünde dursun düşüncesi var. Aslında engelli de problem yok. Fırsat verildiğinde yapamayacağı, başaramayacağı şey yok. Yeterki ailelere daha fazla destek verilsin.
* Kendine olan öz güvenin, sosyal hayatın ve engel tanımayan yaşantınla Ankara'da yaşayan engelliler için önemli bir örnek teşkil ediyorsun. Evlerine kapanan engelli arkadaşlara nasıl bir çağrıda bulunursun?
Öncelikle kendilerine güvensinler. Yaşadıkları koşullar gereği bir güvensizlik duygusu uyanmış olabilir ancak kendilerini teslim etmesinler. Her birinin içinde inanılmaz cevherlerin ve yapabilecekleri çok şeyin olduğu kesin. Bugün görmeyen, duymayan hatta zihinsel engelli olan kardeşlerimiz bile imkan verildiğinde inanılmaz başarılara imza atıyorlar. Önemli olan öncelikle hedef belirlemek.
SORUNLARIN SESİ OLACAK
* Dişlerinin arasına sıkıştırdığın birçok başarının arasına geçtiğimiz günlerde CHP'ye üye olarak siyaseti de yerleştirdin. Siyasete atılmak gibi bir planın ya da hedefin mi var?
SİYASET hayatın bir gerçeği. Engelli arkadaşlarımın sesi olduğumu düşünüyorum ve onlara faydalı olmak istiyorum. Bir yerde bozuk bin engelli asansörü varsa, bunu birinin dile getirmesi gerekiyor. Bu sıkıntıyı en rahat anlayabilecek ve dile getirecek kişi de yine bir engellidir.
Öncelikle CHP'nin siyaset okulunda bu konudaki eksikliğimi gidereceğim. Zaman neyi gösterir, nereye akarım bilmiyorum. Hayat bir nehirdir ona karşı kulaç atmak, yada dala tutunmak yerine kendimi bırakır, o sürüklenme sırasında kendim için en doğru kararı vermeye çalışırım.
SAĞLAM BEDEN ENGELLİ YAŞAM
Oğuz Mucurluoğlu'nun bu başarısının ardında anne Meral İpek duruyor.
Oğuz'a hem anne hem de babalık yapan Meral İpek, sağlam bedenine rağmen oğluyla birlikte son 40 yıldır engelli bir yaşam sürüyor. Çocukluk yıllarında mamasını yedirdiği oğlunu sırtında taşıyarak okula götüren anne, bugün ise her sabah Oğuz'un elini yüzünü yıkıyor, dişlerini fırçalıyor ve uzayan sakallarını kesiyor.
Oğuz'un hayatından dolayı kendisine özel bir zaman ayıramayan cefakar anne, boş vakitlerinde ise Oğuz'un dizlerinin üzerinde yürürken yere sürtünen ve yırtılan evde terlik niyetine kullandığı ayakkabılarına yama yapıyor.
Hürriyet-Haber7

Hiç yorum yok: