17 Eylül 2008 Çarşamba

MEKTUP?

Bir dönemin en vazgeçilmez ve teknolojik iletişim aracıydı mektup. Postacıların yolu gözlenirdi. Gurbet kuşlarından haber getirirdi, sevgileri, hüzünleri, sitemleri, özlemleri ifade ederdi. Ayda yılda bir de olsa içeriğinde ister sevgi, ister isyan olsun birebir duygu iletilirdi. Kendi kalemiyle yazılmış, aşıklar için kokusu sindirilmiş (kurumuş mahsun olmayan :))) kırmızı gül bırakma), anne babalar için evlatlarının merakı giderilmişti. İlkokulda yazması öğretildi, başına mutlaka sıfatlar ve duygular yüklenme şartıyla. Klasik bir şablondu ilk etapta... Hele mektup yazacak dışarıda kimsesi olmayanlar için belki de hem saçma hem de özlemdi. Şimdi yerini telefona (Reklamlara göre her yerden çekiyormuş :))) bıraktı. Hem de görüntülüsüne... Teknoloji gelişti, duygular ve özlemler bir anlamda onunla beraber sıradanlaştı. Elimizin altında, cebimizdeydi iletişim ve özlemini duyduklarımız. Mektubuna hasret kaldığımız veya ulaşamadığımız insanların nefesini duyar olmuştuk. Ancak bu bile biz insanoğlunu mutlu etmez hale geldi. Özel günlerde ve anlarda çekilen mesajlar bile bizim duygularımızdan çok herkesin duygularını yansıtan ortak mesajlara bıraktı yerini... Sürekli yenilenen teknolojiyle birlikte hazıra alıştırılan ve sürekli tüketen toplum haline geldik (Tamamiyle teknoloji karşıtı değilim.) (Çobanları kullanıp eşinin ne yemek yaptığını sordurur olduk, merakı, düşündürmeyi öldürdük, melodilere verdik kendimizi, sanatçıları koyduk cebimize) En az 3 ailenin ekmek yediği iş gücünü tek kişinin beyniyle otamatikleştirdik. İletişimi birçok meyve ve gıdalarda olduğu gibi hormonlu hale getirdik... İletişimlerimiz de cebimizde, elimizde ve istesek her an yanımızda olan kelimelerle hormonlaştı. Daha biraz önce ankesörlü telefonların yanından geçerken aklıma geldi. Bir zamanlar sıra beklediğimiz telefonlarını hafızamızda tuttuğumuz değerlerin şimdiki zamanda numarası bilinmeden cebimize girdiğini.
Acaba şimdi insanoğlu iki farklı teste tabii tutulsa hangisi daha fazla duygu ve düşünce içerir merak ettim...

1-Teknoloji severler kendinize bir mesaj yazın ve 1 ay sonra kendinize yazdığınız o mesaja bir bakın... Göndermeyeceğiniz için uzun ve kısalığına göre kontör gitmez... İçeriğindeki duygularınızı tartın, o anki sizle şu anki siz arasında 7 farkı bulun :))). Ve her zaman yaptığınız gibi kendi ellerinizle ürettiğiniz o kelimeleri kendi ellerinizle silin, telefonunuza hafıza açın...

2-Teknoloji severlere bazı konularda karşı gelenler... Kendinize bir mektup yazın ve evinizdeki postaneye atın... Bir ay sonra postadan alın ve içeriğine bakın. Duygularınızı tartın ve kendinize sarılın... O mektubu ömür boyu saklayıp yılda bir kere de olsa veya temizlik durumlarında okuyarak nostalji yapın. Kalıcı izler bırakın...
Özetle özellikle çocuklar şu anda bilim kurguya hayranlık duyarken, olgun insanlar ise yozlaşmayan daha sıcak ve samimi olan geçmişteki aşklara, iletişimlere, dürüstlüklere ve saflıklara ilgi ve özlem duyar haldedirler. Tabii teknolojide herşeyin bir artısı olduğu gibi eksileri de vardır. Sanırım biraz kara bir tablo çizip negatif takıldım veya yaşlandım :)))) Bunun bilincinde olabilmek de güzel... Bazan insan hayatında siyah-beyaza da ihtiyaç duyuyor... Küresel ısınma döneminde havanın bile havası kaçmışken Gökkuşağı görebilmek zor oluyor...
Aslında tek bir cevap bile tüm bu yazıyı nötrleştirebiliyor... Onu da kendime verip çelişkiyi ifade edim: Eeee sen bunları teknolojik bir ürün olan bilgisayarda yazıyorsun... Sen de haklısın :))

Hiç yorum yok: