25 Eylül 2008 Perşembe

ÖĞRETME-N

Günümüz için pek geçerli değil ama 1990'lı hatta 2000'li yıllara kadar eli sopalı, sert, velilere karşı "Bizde hayatta dayak yok" denilen ve kayıtlar sırasında "Bizim okulda kayıt parası alınmaz" görüntüsü verilen çatının altındaki takım elbiseli veya etekli ama cebi delik (birçoğu için geçerli) meslek sahipleri... Bazılarının (İstisnalar hariç) evde dayakla çözüm bulamadıkları ancak okulda atılan bir dayakla ana, babanın "ideal aile" yapısı estirip ahkam kestiği ve suçladığı öğretmenlerimiz... Türkiye'nin sorusu ne? dendiğinde bir çırpıda "Eğitim" diyebildiğimiz sistemin temel görünen ama piyonlaştırılmaya mahkum edilmiş taşları... İlköğretimle başlayan, günümüzde üniversite mezunu olarak kahvehanelerde ve evlerde diplomalı kimlikleriyle oturan veya sistem sayesinde oturtulmak zorunda bırakılan eserlerin mimarileri... Aynı zamanda başbakan, bilimadamı, sanatçı gibi elit kesimin de mimarileri. Evet hepsinin bir öğretmeni vardı. Kendilerine 7'li yaşlarda teslim edilen ve "Eti senin kemiği benim" sözleriyle hayata geçirilen minik hamurların şekillendiricileri. Kime sorsanız veya biraz derine dalsanız iç dünyasında ona çok şeyler katan veya anılarında kalan bir öğretmeni vardır. Türk sinemasının klasikleşen "Hababam Sınıfı" filminin (ancak sonraki taklit versiyonlarıyla sıradanlaştırılmaya çalışılan) Mahmut Hocalar'ı yok mu günümüzde?... İdealist değil, müfredatçı hale getirilmeye zorlanan tüm bunlara rağmen içindeki sesi dinleyip sorunlarla boğuşan Mahmut Hoca çok... Bu kadar eleştirel yaklaşmamın nedeni açıkcası ekonomiyle alakalı... Türkiye'nin sorunu gördüğüm eğitimin de temelindeki sorun ekonomi. Yani Türkiye'nin sorunu "ekonomi" desek de yanılmamış oluruz sanırım. Çünkü dişliler birbirine girmiş ve o kadar pas tutmuş ki bu meslek grubu için biraz fazla hızlı dişliyi çalıştırdığınızda kırılabiliyor.
***
Göreve yeni başlayan bir öğretmenin maaşı yaklaşık bin 350 YTL civarında. Haliyle hayata yeni atıldığı için ve kendi ayakları üzerinde durması gerektiğinde ev sahipleri için kamulu kiracı. Garanti gözüyle bakıldığından seçilen ancak şimdi (KPSS) nedeniyle garantisi de pek kalmadı ama yine de ilgisiyi kaybetmeyen bir meslek. Cumartesi pazarı var ayrıca yazın yaklaşık 3 aylık bir tatil süreci. Yine ekonomiye geleyim. Bazı meslekler vardır; para kazanırsınız ama harcamak için vaktiniz yoktur... Öğretmenlik de bir anlamda buna benzer. Zamanınız çok ama harcayacak paranız yok... Bir de evli öğretmenler için çocukları olduğunda verilen paranın komikliğini düşündükçe Başbakanımızın "3 çocuk yapın" sözü nedense kulaklarımda çınlıyor :))) Siz yapın ben hakettiği değeri vereceğim cevabını buluyor gibi oluyorum...
***
Şimdi ayda bin 350 YTL alıyorsunuz. Türkiye şartlarında taşrada 200 YTL'ye (Dubleks olsun) ev kiranız var diyelim. Ama spot ışıklar kullanılmasın faturasını ödeyemezsiniz :))) Elektrik ve su vb. 100'de öyle ödeyin... Kaldı bin YTL... Bu arada kemeri iyice sıkınca fena para kalmadı :))) Günlük mutfak masrafını da 10 YTL düşünelim... Bekarlar evlenmeli bir an önce... Bu da ayda 300 yaptı... 700 YTL elde... Günlük okulda içtiğiniz çay parası ve dışarıda kişiye özel harcamalarınızla (Sigara içme şansınız yok. Veya kilo kilo saf tütün alacaksınız ekonomik olması için) 10 YTL'de ona ayıralım. Geriye kaldı 400 YTL... Zaten ilk göreve başlarken alacağınız beyaz eşya vb. durumlar için taksite gireceksiniz. 100'de oraya verelim... Kaldı 300 YTL... Ooooo paraya bak :)))
Arka sıralardan "Sosyalleşme için" duyar gibiyim.
-"Parmağını kaldırmadan konuşma. Sen zaten sosyalsin öğrencilerinle ve okulda zaten yoruluyorsun ne sosyalleşmesiymiş" cevabı mı veriyor birisi... Tam duyamadım ama. Tamam onu geçtik. Ne kadar kalmıştı... Ya düşünüyorum düşünüyorum harcayacak yer bulamıyorum... Haa "ulaşım" diye bir şey var dimi... Tabanları yağlayalım hadi... Oraya da harcama yok. Hafta sonu takılmalar için 25 YTL ayıralım... Ayda 100 YTL de cumartesi pazarı kurtardık... 200 YTL cepte...
- "Sinema"
- Ne sineması... Artık her evde bir sinema var... Film izlerken kapatıyorsun elektriği hem tasanrruf, hem daha bir sinema havası ve romantik oluyor... Orjinal almaya kalksan ayda 5 film 50 YTL... Yok ara sokaktan bakalım. 2 YTL hem de değiştirmesi 1 YTL :)))...
Kişiye özel harcamalar. Mesela erkekseniz traş olacaksınız. "Köse olsaydın" bana mı sordun cevabı güzel gidiyor :))) Peki kendim için istiyorsam namerdim kız arkadaşla buluşucam parfüm alsam :))) Limon kolonyası karışımlı olanlar makbüldür. "Orjinal" diye satarlar denk gelmedi mi sana :)) Şampuan... Ne şampuanı... Sen şampiyonsun zaten (Birilerinin gazıyla)... Eskiden öyle bir şey mi vardı. Şansın varsa kili olan bir yere tayinin çıkmalı....
Espri gibi görünüyor olabilir ama biraz düşündüğünüzde aynı durumu birçok kişinin yaşadığını ve şu anda borçla harçla aldığı ve hala taksidini bitiremediği yollardan arabayla (KM'si az olan 3-4 el ilk etapta) geçtiğini görür gibiyim...
Bakın öğretmeni anlatıyoruz ama sistem ve olay o kadar dramatik ki insana sadece bunları okuyup kendi acı ve temel sorunumuz olan eğitimin acı gerçeklerini ÖĞRENME- demek geliyor. Ama yaşa...
Yukarıdaki basit hesabı yaparken okuldan çok bu konularda yorulduğumuzu görüyorum... Oysa "öğretmen" denince akla "öğrenci" gelir...
***
Nasıl bir imkan ve şartlar veriliyor ki topluma yararlı, ileride belki de bu ülkeyi yönetecek başbakanı, milli eğitim müdürünü, bilimadamını, (filmlerde etkileyici görünüyor) sanatçıyı (genelde arabesk çok tutuluyor acıların toplumu modu) veya bize özel günlerde (24 Kasım) düşünceli (!) davranıp ÇELİK kaplama cebime otamatik olarak kutlama mesajı gönderecek öğrenciyi yetiştireyim. Ama bu kadar olumsuz ve sadece ayakta kalmaya yetecek bir ekonomiyle eğitilen bu toplumun gurur duyulması gereken öğretmenleri yetiştiriyor. Temeli atıyor. Ekonomisi iyi olanlar özel dersle hem öğretmenine hem öğrencisine çok daha iyi şartlar ve imkanlar sağlayabiliyor. Sonra da yeri geliyor beni, seni ve onu özel ders alan öğrenciyle aynı sınava sokup onunla eşit olman veya geçmem gerekiyor. Yine ne gariptir ki tüm imkanları daha iyi olan bir çoğu özeneceği veya elde edebileceği fazla bir şey kalmadığı için benim köylü olan ve çobanlık yapan öğrencime (birileri diyor ya babası için benim çobanla oyum bir mi?... Evet köylüyü tek geçerim, Demirel'in benim köylüm siyaseti de vardı dimi :)))) geçiliyor.
***
Haaa bu arada vekil öğretmenlik var. Üniversiteyi büyük bir güçlükle bitirmiş çalışmak için can atan öğrencilerine kavuşmak isteyen binlerce genci unuttum. Yeterince sınava girmemiş gibi bir sınava daha tabii tutulmuş (Gerçi haklılar. Çünkü asıl sınav hayat değil mi?) ama çoğuna iş beklerken erkekleri kahvehanede bayanlara "eve geri dönüş" filmini oynatmışlar... Atama zamanı birçoğu amca, dayı, (babaları çok sosyaller ya) partiden (!) kalma arkadaşlarını arar olmuşlar. Ne için vekil öğretmen olup biraz önce sağlamasını yaptığımız ama harcayarak bitiremediğimiz paranın yarısını alabilmek (580 civarı) için... Tabii burada unutulmaması gereken psikilojik boyut. Çok önemli. Burada emekten ziyade evde veya kahvehanede psikoloji bozulmasın diye iş fırsatı tanınmış.
Yani sonuç olarak ne veriyoruz, ne istiyoruz ve kimleri neden niçin eğitiyoruz, eğitmek istiyoruz... Sistem mi yanlış, yoksa birileri "böyle gelmiş böyle gider" parçasına "Beterin beteri var" dizesini mi eklemeye çalışıyor. Suçlu kim? Arka veya ön sıra (geçmiş veya bugün) el kaldırabilir...
***
Tüm bunlara rağmen öğretmenlerimi bir kez daha çok seviyorum ve sevmeliyiz. Beni buraya getiren beni meslek sahibi yapan küçük çakıl taşlarında başlayan hayat yolumu asfalt döken onlar değil mi? Hele hele elindeki sopayı yüreğindeki sevgiyle gösteren nadir hocalarıma büyük bir insanlık ve şükran borcum var. Ölenlere Allah rahmet eylesin mekanı cennet olsun... Kalanların ise çocukları ve çevreleri tarafından değeri bilinsin...

İZ BIRAKANLAR:

- İlkokulda beni ders sırasında "Evde yumurta var mı? diye gönderen 'iyi konu anlatımından yırttım'" dediğim hocamın dönüşte çalışmadığım için elimde yumurta varken tokat atmasını yanlış içinde doğru buluyorum... Teşekkürler hocam SENİ GERÇEKTEN SEVİYORUM.
- Yaşım küçük gittiğim için (5 yaşında) beni sınıfta bırakıp "Karne kalmadı" diyerek beni tatlı tatlı üzen ancak bütünlemede tüm matematik sorularını iyi olduğum için sınıfta bana çözdüren adını bile hatırlamadığım hocama çok teşekkür ediyorum...
- İlkokulda soruyu "doğru çözdüm" diye yanlış çözen arkadaşıma tokat atmamı isteyen ve attıran hocamı unutamıyorum.... (O dönemin ödülüydü galiba :((()
- Kapı komşumuz olan Urfalı Türkçe öğretmenin ilkokul bitimi babam "Kuran Kursu"na göndermek isterken "Kendisine soralım ne istiyor?" düşüncesiyle bireyin düşüncesinin önemli olduğunu sonradan öğrenmemi sağlayan hocama teşekkür ediyorum...
- Sesimin iyi olmamasına rağmen beni koroya ve tiyatroya alıp onure eden hocama teşekkür ediyorum...
- Ortaokulda satrançta okul birincisi olduğum için beni "Satranç Kolu Başkanı" yapan ve ilk toplantıya geç kaldığım için bana kızan hocama teşekkür ediyorum.
- Ortaokulda ablamla yan yana otururken "Hekimoğlu" parçasından ablama 10 bana 9 veren ve daha geçtiğimiz yıllarda "Benim 1 notumu neden kırdınız?" diye sorduğumda hatırlamayan ve cevap veremeyen hocamı seviyorum...
- Ortaokulda tarih dersinden yüksek beklerken düşük veren ve itiraz ettiğimde kağıdıma tekrar bakarken arkasını okumadığını gördüğüm hocanın önüne kağıdı atmam sonrası tokadını unutamıyorum. (Haksızlık ama bu görmesi gerekirdi :))))
- Ortaokulda ödev olarak verilen ve okuduğum A.Günbay Yıldız'ın "Sitem" romanını anlatımım sonrası "İsmail, mendilin var mı?" diyerek sıkıntımı ve utanmamı katlayan hocamı çok seviyorum...


Ortaokulda kalsın. Bu kadar yeter... Hızımı alamıcam... Öğretmenim, öğretmenlerim, iyi ki vardınız... Sizlerden çok şey öğrendik çok. O zaman farkında değildik belki ama daha sonra çok ama çok iyi anladık. Sistem ÖĞRETME-nim dese bile biz öğrendik... Sizler bunu başardınız ve hala başarıyorsunuz. SONSUZ TEBRİKLER...
(Resim mi? İki bayan öğretmen. Bu görüntü bile öğrenmesi gerekenlere çok şey öğretiyor... Yeterki görmek iste)

Hiç yorum yok: