2 Aralık 2008 Salı

KURBAN OLAYIM...



Önümüzdeki pazartesi Mubarek Kurban Bayramı... Annem ismimi teravih dinlerken Hz. İbrahim'in oğlu İsmail'i kurban etmek istediğinin anlatıldığı sırada "Oğlum olursa adını İsmail koyacağım" diye isimlendirmiş... İsimlendirmiş isimlendirmesine de özeleştiri yaparsam tarz ve davranışlarım veya hayatım binlerce Muhammed, binlerce Hüseyin, binlerce Ali gibi isimleri tamamlayan veya en azından ona layık olmamış. Bu bir gerçek... Neyse yazmak istediğime dönersek... Her geçen yıl kurban kesenlerin oranı azalmakta. Bunun nedeni ise mal mülk içindeki insanlarımızın kredi kartı veya ev, araba taksitlerinin olması nedeniyle borçlu görünmesinde. Kesinlikle onları yargılamıyorum... Nasıl zenginlik yaşamın bir parçasıysa borç da aynı şekilde milyonlarca insanın değişmez ve değişemeyen bir başka gerçeği... Eski dönemlerde kurban kesmek, onu yaşamak, idrak etmek çok farklıydı. Kendi çocukluğuma indiğimde de bunu görebiliyorum. Belli bir yaşın ilerlemesinden sonra önce izlediğimizin ardından ayaklarını tutmaya başladığımız kurban kesim olayı da tarihe karışıyor. Metropol hayatında eski kurban kesimlerinin tarih olmasına tanık oluyoruz. İlk etapta olumsuz gibi görünebilir ama bence doğal ve olması gereken bu... Belli bir bilinç düzeyine eriştikten sonra görüyorsunuz ki "kurban" bir şekil önemli olan niyettir... Mesela biz memlekette kurban keserdik ama ne hikmetse kurban kesemeyenlere etin en güzel yerini vermemiz gerekirken insanın yapısı gereği mi bir türlü verilemezdi... Oysa kurbanın amacı en güzelini ve iyisini olmayana verebilmek değil midir? Bu biraz da şeye benziyor aslında. Tüm organlarını bağışlamak istiyorsun ama ne gariptir ki ölümde bile insanın yakışıklı güzel gitmeyi istemesi gibi saçma bir şey...
Yine konumuza dönersek... Koç, keçi, koyun, dana vb. hayvanların kesilme taraftarı değilim. Tamam kurban kesmek dinimizin bir gereğidir, sevaptır ve görevdir ama günümüz şartları ve olayları düşünüldüğünde insan kendi vicdanıyla buna farklı cevaplar bulabilir. Öyle sunni bir hayata ve yaşama doğru gidiyoruz ki yakında "kurbanlar" bile teknolojik ve hormonlunun da hormonlusu haline dönüşecek. Nerede doğallık, nerede insanlık... Kimi neyi niçin kandırıyoruz... Belli bir ekonomik girdisi olan insanlar zaten yılın belli bölümlerinde etlerini alabiliyorlar. Yani geçmişe göre ete hasretlik bir durum yok. Oysa asıl kurbanı yaşaması ve bayramı görmesi gerekenler yıl boyunca doğru düzgün et yüzü göremeyen ekonomik durumu iyi olmayan anne ve babaların küçücük saf ve temiz çocukları olduğunu düşünüyorum. Onlara "Kurban" olmak gerektiğini ve kesilen hayvanların en güzel kısımlarının onlara verilmesi gerektiğine inanıyorum...
Mesleğin getirisi olarak yine ailemden uzakta kalıcam sanırım. Bu benim için ilk etapta üzücü ama sonrasında alışılagelen şartların ve iş hayatının bir ürünü. 9 günlük tatil var ama bize değil. Burada önemli olan kurbandan ziyade ailelerin, dostların ve akrabaların kaynaşması... Farklı bir açıdan ise günlük trafik yoğunluğu altında psikolojik savaş verdiğimiz İstanbul'un boşalması... Sevindirici ve güzel yanı biraz da bu :)))
Herkese şimdiden iyi bayramlar...

2 yorum:

Adsız dedi ki...

peki ya ülkemizde bu kadar kurban kesemeyen varken pakistan a kurban bağışı yapanlara ne demeli

Yasemin Yıldırım dedi ki...

Galiba dede korkut hikayelerinde olduğu gibi çocuklara isimler belli bir yaştan sonra verilse iyi olacak. Önce bir boy boylayıp soy soylayıp. Sonra adı ismail olup kurbana itiraz edenler de çıkabiliyor :) Halbuki kurban ismail'in kurtuluşu... Yazı biraz Zülfü Livaneli, biraz Hülya Avşar kokuyor... Binlerce yıllık bir geleneği, dini bir töreni bu kadar hafife alıp ona kendimizce gerekçeler sunmak bence çok yanlış. Kurban hayvanları katletmek olarak değerlendiriliyor. Pekii soruyorum normal hayatta kebapları, tantunileri niye yiyorsun. Orda yediklerin nasıl kesiliyor.